HAYATIN BAŞLANGICI İLE İLGİLİ GÖRÜŞLER
Kendiliğinden
Oluşum
Yunan flozofu Aristo tarafından ortaya
atılan görüşe göre “canlı kendiliğinden var olabilir, yani cansız maddelerden
kendiliğinden meydana gelebilir.” Aristo’nun kendiliğinden oluş görüş, döllenmiş
yumurta gibi bazı yapıların, bir aktif prensip taşıdığı, bu aktif prensibin
uygun koşullarda bir canlıyı oluşturabileceğidir. Aristo aktif prensibi iş
yapma yeteneği olarak düşünmüştür.
Biyogenez
Bir canlının yalnız
kendine benzer başka bir canlıdan oluşabileceği görüşüdür.
Biyogenez 1862 de
Louis Pasteur ’un yaptığı deneylerle kabul edilmiştir. Günümüzde de geçerlidir.
Panspermia Hipotezi
Bu
görüşe göre ilk canlı dünya dışında, yani başka gezegenlerde oluşmuştur. Daha
sonra bu canlıların spor yada tohumları göktaşları ile dünyaya taşınmış ve
canlılık başlamıştır. Canlılığın nasıl oluştuğu hakkında açıklama getiremeyen
bir görüştür. Ayrıca bugünkü bilgilere göre spor ve tohumların uzayda, dünyaya
gelişleri sırasında sıcaklık, basınç, zararlı ışınlar vb. koşullara dayanması
mümkün görülmemektedir.
Ototrof Hipotezi
Tüm canlı organizmaların hayatta
kalmaları için besine ihtiyaç duydukları düşünülecek olursa, ilk canlının da
kendi besinini kendisinin yapması gerekliliği ortaya çıkar. İşte bu görüşe göre
ilk canlı kendi besinini üretebilen ototrof bir canlıdır. Diğer canlılar da
bunlardan meydana gelmiştir.
Heterotrof Hipotezi
İlk canlı dünyanın
geçirdiği uzun süren kimyasal evrim sonucu ortaya çıkan özel koşullarda uzun
süren bir zaman diliminde çok basit olarak oluşmuştur.Heterotrof hipotezi
Oparin ve Halden tarafından ileri sürülmüştür.
İlk atmosferdeki basit
gazlar ilk atmosfer koşullarındaki enerjilerle iyonlaşıp birleşerek ilk organik
molekülleri oluşturur. Kanıt : Wöhler deneyi : CO2 + NH3 ® ÜreMiller deneyi :
CH4 , NH3 , H2O , H2 Mor ötesi ve elektrik şarjıyla organik moleküllere
dönüşür.
Yaradılış
Görüşü
Tamamen inanç temellidir. Evreni 7 günde
tanrını yarattığı ve insanı da 7. günde yer yüzüne indirdiği inancına dayanır.
Toplumdan topluma ve kültürel düzeye göre farklı görüşler mevcuttur. Yahudi
inancına göre, Hint mitolojilerine, Türk şamanizmine ve Çin mitolojilerine göre
vb. görüşler mevcuttur.
Evrim Fikrinin Ortaya çıkışı
Antik
Yunan filozofları, kendi yaratılış mitlerini oluşturmuşlardır. hayvanların
şekil değiştirebildiklerini ileri sürmüştür. hayvanların, önceki
hayvanların organlarının birleşiminden oluştuklarını ileri sürmüştür. İlk
Hıristiyan din adamlarından Nenizili Gregor ve Augustinus, tüm canlıların tanrı
tarafından yaratılmadığını, bir kısmının sonradan tanrının yaratıklarından
gelişerek oluştuğunu ileri sürmüştür. Bu iddiayı harekete geçiren güdü ise
biyolojik değil, dinîdir. Bu din adamları, tüm canlı türlerinin, Tufan
esnasında Nuh’un gemisine sığamayacağını, bu nedenle bir kısmının sonradan
ortaya çıkmış olması gerektiğini düşünüyorlardı. El-Cahiz’in Abbasiler
döneminde yazdığı Hayvanlar Kitabı adlı kitapta, hayvanların evrim geçirdiği
ortaya atılmıştır. 19. yüzyılda Lamarck, kazanılan karakterlerin kalıtımına
dair bir hipotez öne sürmüş, fakat yaptığı deneyler bu hipotezin yanlış
olduğunu göstermiştir. Aynı yüzyılda Charles Darwin, Galapagos Adaları’ndaki
gözlemlerine dayanarak, evrimin mekanizmasını doğal seçilimle açıklamıştır.
Darwin burada, “başarılı nesiller sonunda, yeni bir türün, halihazırdaki
bir türden yavaşça farklılaşarak oluştuğu” kanısına vardı. Doğal seçilim adını verdiği bir işlem sonucunda bu
değişimlerin ortaya çıktığına inanıyordu
Evrim nasıl işliyor?
Bizim ve birkaç virüs hariç dünyadaki tüm organizmaların genlerini oluşturan DNA rastgele bir mutasyona uğruyor. Arada sırada bu mutasyonlardan bazıları, hayvanın kürkünün rengi veya belirgin bir davranış değişikliği gibi önemli özelliklerin değişmesine yol açıyor. Hayvan üreticileri, hayvanlarının sahip olmasını istedikleri özelliklere sahip bireyleri seçip üretiyorlar – buna yapay seçilim adı veriliyor. Doğada ise seçilim hayvanın çevresindeki faktörler ve karşı cins tarafından yapılıyor. Buna da doğal seçilim adı veriliyor.
Örneğin eğer bir hayvan avcılardan daha iyi saklanıp korunmasını sağlayacak bir kürk rengiyle doğarsa daha uzun yaşayabiliyor ve daha çok yavru sahibi olabiliyor. Eğer daha uzun bir kur yapma seansı eşlerine daha çekici geliyorsa bu da daha çok üremesini sağlayabiliyor. Benzer kullanışlı mutasyonlar zamanla nüfus içinde yayılıyor ve türün görünümünü değiştiriyor. Yeterli zaman geçtikten sonra bu durum yeni bir türün oluşmasını bile sağlayabiliyor.
Bizim ve birkaç virüs hariç dünyadaki tüm organizmaların genlerini oluşturan DNA rastgele bir mutasyona uğruyor. Arada sırada bu mutasyonlardan bazıları, hayvanın kürkünün rengi veya belirgin bir davranış değişikliği gibi önemli özelliklerin değişmesine yol açıyor. Hayvan üreticileri, hayvanlarının sahip olmasını istedikleri özelliklere sahip bireyleri seçip üretiyorlar – buna yapay seçilim adı veriliyor. Doğada ise seçilim hayvanın çevresindeki faktörler ve karşı cins tarafından yapılıyor. Buna da doğal seçilim adı veriliyor.
Örneğin eğer bir hayvan avcılardan daha iyi saklanıp korunmasını sağlayacak bir kürk rengiyle doğarsa daha uzun yaşayabiliyor ve daha çok yavru sahibi olabiliyor. Eğer daha uzun bir kur yapma seansı eşlerine daha çekici geliyorsa bu da daha çok üremesini sağlayabiliyor. Benzer kullanışlı mutasyonlar zamanla nüfus içinde yayılıyor ve türün görünümünü değiştiriyor. Yeterli zaman geçtikten sonra bu durum yeni bir türün oluşmasını bile sağlayabiliyor.
İnsan
evrimindeki belli başlı dönüm noktaları hangileri?
İnsan soyu en az 7, en fazla 13 milyon yıl önce maymunlardan ayrıldı. Kesin olarak soyumuza ait olan ve dik yürüyen en eski tür australopithecinler oldu. Australopithecinlerin en ünlüsü Lucy'nin de türü olan Autralopithecusafarensisti (Lucy'nin 3,2 milyon yaşında olduğu düşünülüyor). Bizim cinsimize ait bilinen en eski fosil 2,8 milyon yıl öncesine uzanıyor (söz konusu fosil de bu yıl bulunmuştu). Fakat bulunan en eski taş aletlerse 3,3 milyon yıl yaşında. Yani bu aletler ya Lucy gibi australopithecinlere ait, ya da bilim insanları onları yapan ilk Homoları henüz bulamadı. Tıpkı australopithecin'ler gibi, Homo erectus ve Homo habilis gibi ilk homotürleri de iki ayak üzerinde yürüyordu.
Atalarımızın ateşi ne zaman kontrol aldığına dair tartışmalar ise devam ediyor. Tahminler 800 bin yıl ila 1 milyon 800 bin yıl öncesi arasında değişiyor. Bir teoriye göre yemek pişirmeyi keşfetmemiz etten daha fazla enerji elde etmemizi, bunun sonucunda da insan beyninin evriminin hızlanmasını sağladı. Büyük beyinler ve becerikli eller de, karmaşık diller, sanat ve tarım gibi son 100 bin yıl içinde gerçekleşen ve insanların ayrışmasına yol açan birtakım gelişmelerin ön şartıydı.
Bütün bunlar nerede gerçekleşti? Ve nerede gerçekleştiği neden önemli?
Hem fosillere dayanan, hem de genetik kanıtlar, görece olarak yakın dönemlere kadar insan evriminin Afrika'da gerçekleştiğini gösteriyor. Homo cinsinin önce Afrika'nın güneyinde mi, yoksa doğu bölgelerinde mi ortaya çıktığı ise gizemini koruyor. Türümüzün nerede evrildiğini bilmek önemli çünkü uyum sağladığı çevre, bugün hâlâ bize eşlik eden yapının şekillenmesini sağladı. Nereden geldiğimizi bilmemiz, nerede olduğumuzu anlamamız açısından önem teşkil ediyor. (Goril ve şempanzeler gibi modern kuyruksuz maymunlarla insan türünün 6 milyon yıl önce yaşamış olan bir ortak atası var.1 Ortak atadan önce insansılar ayrıldı ve evrim geçirerek bugünkü insanı doğurdu.
İnsan soyu en az 7, en fazla 13 milyon yıl önce maymunlardan ayrıldı. Kesin olarak soyumuza ait olan ve dik yürüyen en eski tür australopithecinler oldu. Australopithecinlerin en ünlüsü Lucy'nin de türü olan Autralopithecusafarensisti (Lucy'nin 3,2 milyon yaşında olduğu düşünülüyor). Bizim cinsimize ait bilinen en eski fosil 2,8 milyon yıl öncesine uzanıyor (söz konusu fosil de bu yıl bulunmuştu). Fakat bulunan en eski taş aletlerse 3,3 milyon yıl yaşında. Yani bu aletler ya Lucy gibi australopithecinlere ait, ya da bilim insanları onları yapan ilk Homoları henüz bulamadı. Tıpkı australopithecin'ler gibi, Homo erectus ve Homo habilis gibi ilk homotürleri de iki ayak üzerinde yürüyordu.
Atalarımızın ateşi ne zaman kontrol aldığına dair tartışmalar ise devam ediyor. Tahminler 800 bin yıl ila 1 milyon 800 bin yıl öncesi arasında değişiyor. Bir teoriye göre yemek pişirmeyi keşfetmemiz etten daha fazla enerji elde etmemizi, bunun sonucunda da insan beyninin evriminin hızlanmasını sağladı. Büyük beyinler ve becerikli eller de, karmaşık diller, sanat ve tarım gibi son 100 bin yıl içinde gerçekleşen ve insanların ayrışmasına yol açan birtakım gelişmelerin ön şartıydı.
Bütün bunlar nerede gerçekleşti? Ve nerede gerçekleştiği neden önemli?
Hem fosillere dayanan, hem de genetik kanıtlar, görece olarak yakın dönemlere kadar insan evriminin Afrika'da gerçekleştiğini gösteriyor. Homo cinsinin önce Afrika'nın güneyinde mi, yoksa doğu bölgelerinde mi ortaya çıktığı ise gizemini koruyor. Türümüzün nerede evrildiğini bilmek önemli çünkü uyum sağladığı çevre, bugün hâlâ bize eşlik eden yapının şekillenmesini sağladı. Nereden geldiğimizi bilmemiz, nerede olduğumuzu anlamamız açısından önem teşkil ediyor. (Goril ve şempanzeler gibi modern kuyruksuz maymunlarla insan türünün 6 milyon yıl önce yaşamış olan bir ortak atası var.1 Ortak atadan önce insansılar ayrıldı ve evrim geçirerek bugünkü insanı doğurdu.
Kuyruksuz maymunlar ise ortak atamızdan çok
daha yakın bir zamanda ayrıldılar. Özetle insansılar evrim ağacında modern
kuyruksuz maymunlardan eskidir.)Aynı şekilde hem fosillere, hem de genetik bulgulara
dayanan kanıtlara göre günümüzden 60 bin yıl önce modern insan Afrika'dan
çıkarak tüm dünyaya yayılmaya başladı. Genetik kanıta göre de Afrika'dan çıkar
çıkmaz bir ölçüde Neandertallerle ve gizemli Denisovalarla melezlendi.
Bugün Homo sapiens dünyadaki tek insan türü, fakat bu yalnızca 30 bin
yıldır böyle.
Bilim insanları neden maymunlarla bizim
aramızdaki "kayıp parçayı" bulamadı?
Çünkü öyle bir parça yok. Şempanzeler (ve diğer maymunlar) evrim geçirip insan olmadı. Her iki tür de ortak bir atadan geldi ve farklı yollara gitti. Buradaki asıl soru, hem şempanzelere, hem de insanlara evrilen son ortak atamız kimdi? Bu sorunun cevabını henüz bilmiyoruz.
Hem bizim, hem de diğer maymunların geçirdiği evrim sona mı erdi?
Kesinlikle hayır. İnsanlar evrilmeye devam ediyor, fakat günümüzde evrime biyolojimiz kadar kültürümüz ve teknolojimiz de yön veriyor. Diğer maymun ve hayvan türleri de evrimlerine devam ediyor; özellikle yaşam alanlarının insanların elinde muazzam değişimler geçirdiği bu dönemlerde.
Çünkü öyle bir parça yok. Şempanzeler (ve diğer maymunlar) evrim geçirip insan olmadı. Her iki tür de ortak bir atadan geldi ve farklı yollara gitti. Buradaki asıl soru, hem şempanzelere, hem de insanlara evrilen son ortak atamız kimdi? Bu sorunun cevabını henüz bilmiyoruz.
Hem bizim, hem de diğer maymunların geçirdiği evrim sona mı erdi?
Kesinlikle hayır. İnsanlar evrilmeye devam ediyor, fakat günümüzde evrime biyolojimiz kadar kültürümüz ve teknolojimiz de yön veriyor. Diğer maymun ve hayvan türleri de evrimlerine devam ediyor; özellikle yaşam alanlarının insanların elinde muazzam değişimler geçirdiği bu dönemlerde.
Kelamcılar sünnî olan
ve olmayan şeklinde ikiye ayrılmaktadır. Sünnî olmayan kelam mezheplerinden
Mutezile'ye mensup Nezzam (öl. 835 veya 845 m.), Câhız (öl. 869 m.) gibi bazı
alimler ile zühd döneminden sonra yetişen bazı mutasavvıflar "evrimci
yaratılış teorisi" diye isimlendirilmesi mümkün olan bir teori ileri
sürmüşlerdir. Hemen zikretmeliyiz ki bu teori, İslam inancı ile bağdaştırılması
mümkün olmayan materyalist ve ateist varlık ve evrim düşüncelerine karşı bir
reaksiyon olarak ortaya çıkmıştır ve ortak unsur yaratılış inancıdır; yani her
şeyin yok iken Allah tarafından yaratıldığına inanmaktır. Her şeyi yok iken
yaratan Allah, evrimci yaratılış teorisini ileri süren İslam düşünürlerine göre
türleri ayrı ayrı ve birden yaratmamış, birinin diğerinden evrimleşme yoluyla
oluşmasını sağlamıştır. Bu "birinin diğerinden oluşması" da, ilk
yarattığı maddenin, aslın, çekirdeğin, kendinden sonra meydana gelecek bütün
türleri bilkuvve (onda gizlenmiş olarak) içermesi sebebiyle olmakta, bu
özelliğe dayanmaktadır. Bu konuda değerli bir çalışma yapmış bulunan M.
Bayraktar'a göre İslam düşünürlerinin evrimci yaratılış teorileri bilim
bakımından darwinizm ve lamarckizmden daha sağlam temellere oturmaktadır
(ag.esr. s. 195 vd.).
Ehl-i sünnet kelamcılarına (sahih İslam inancını açıklayan ve farklı inançlara karşı savunan alimlere) göre Allah Teâlâ bütün türleri birden ve ayrı ayrı yaratmıştır. Türler arsında evrimleşme yoluyla geçişler yoktur, evrim türlerin kendi içinde olabilmektedir. Bu inanç ve düşüncenin dayandığı naslar(insanın yaratılışı ile ilgili olanları) ve kısaca açıklamaları şöyledir:
İnsan suresinin 1. âyetine göre "İnsanın (varoluş tarihinde) adının sanının bulunmadığı bir zaman parçası şüphesiz gelip geçmiştir". Bu âyet, insan yok iken yani bir varlık değilken kesinlikle üzerinden bir zaman geçtiğini, yaratılışı tamamlanıp mükemmel bir insan haline gelinceye kadar varlıklar arasında bulunmadığını ifade eder. Çünkü insan yaratılışı tamamlanmadan önce yeryüzünde toprak, sonra babasının sulbünde bir sperm ve anasında bir yumurtadır. Daha sonra ana rahminde bir embriyo haline gelmektedir. Nitekim Yüce Allah 2.âyette insanı "katışık bir nutfe"den yani ana rahminde döllenmiş bir yumurtadan yarattığını ifade buyurmuştur. Kendisine görme, işitme gibi organlar da lütfedilen bu varlık artık yükümlülüklere muhatap ve imtihana tabi tutulabilecek bir kıvama gelmiş olmaktadır (insanın yaratılış aşamaları hakkında bilgi için bk. Hac 22/5; Mü'minûn 23/12-15; Kıyamet 75/37).
Ehl-i sünnet kelamcılarına (sahih İslam inancını açıklayan ve farklı inançlara karşı savunan alimlere) göre Allah Teâlâ bütün türleri birden ve ayrı ayrı yaratmıştır. Türler arsında evrimleşme yoluyla geçişler yoktur, evrim türlerin kendi içinde olabilmektedir. Bu inanç ve düşüncenin dayandığı naslar(insanın yaratılışı ile ilgili olanları) ve kısaca açıklamaları şöyledir:
İnsan suresinin 1. âyetine göre "İnsanın (varoluş tarihinde) adının sanının bulunmadığı bir zaman parçası şüphesiz gelip geçmiştir". Bu âyet, insan yok iken yani bir varlık değilken kesinlikle üzerinden bir zaman geçtiğini, yaratılışı tamamlanıp mükemmel bir insan haline gelinceye kadar varlıklar arasında bulunmadığını ifade eder. Çünkü insan yaratılışı tamamlanmadan önce yeryüzünde toprak, sonra babasının sulbünde bir sperm ve anasında bir yumurtadır. Daha sonra ana rahminde bir embriyo haline gelmektedir. Nitekim Yüce Allah 2.âyette insanı "katışık bir nutfe"den yani ana rahminde döllenmiş bir yumurtadan yarattığını ifade buyurmuştur. Kendisine görme, işitme gibi organlar da lütfedilen bu varlık artık yükümlülüklere muhatap ve imtihana tabi tutulabilecek bir kıvama gelmiş olmaktadır (insanın yaratılış aşamaları hakkında bilgi için bk. Hac 22/5; Mü'minûn 23/12-15; Kıyamet 75/37).
Hristiyanlıkta
Evrim
27 Kasım 2014’te, Papa
Fransuva Papalık Bilim Akademisi’nde bir bildiri yayınladı; “Doğadaki evrim,
yaradılış kavramına aykırı değildir” Tanrı’nın yaratma işi, Tanrı(varlık
olarak) bir sihirbazın sihirli değneği ile her şeyi yapabilir düşüncesine karşı
uyarıda bulundu. Papa aynı zamanda big bang ve evrimin aslında Tanrı’nın
yaradılışıyla olduğu görüşünü ifade etti: “Tanrı varlıkları yarattı ve koyduğu her bir doğa kanunu
dahilinde onların gelişmesini sağladı, bu nedenle onlar da gelişerek
varlıklarının dolgunluğuna ulaşabildiler. Evrenin varlıklarına özerklik verdi
aynı zamanda her varlığa gerçekliğini vererek onların varlığının devamını
sağladı . Bu şekilde yaradılış yüzyıllar ve binyıllar boyunca günümüze dek
devam etti, çünkü Tanrı bir büyücü ya da sihirbaz değildir ama her şeye
varlığını veren yaratıcıdır… Günümüzde evrenin başlangıcı olarak kabul edilen
big bang, yaradılışın ilahi eylemine aykırı değildir, ancak ona ihtiyaç
duymuştur. Doğanın evrimi, Evrimleşen varlıkların yaradılışı varsayımları gibi
yaradılış kavramı ile tezat değildir.’’
Yahudilikte Evrim
Yahudiler evrim inancını kabul etmeyip
müslümanlar gibi yaratılış inancını benimsemişlerdir.
20 Soruda Evrimin Çöküşü
1-Evrim Teorisi Neden Bilimsel ve Geçerli Bir Teori
Değildir?
Evrim teorisi,
yeryüzündeki canlılığın tesadüfler sonucunda, doğal şartlarla kendiliğinden
meydana geldiğini savunur. Bu teori bilimsel bir kanun, ispatlanmış bir gerçek
değil, bilimsellik kisvesi altında toplumlara empoze edilmeye çalışılan
materyalist bir dünya görüşüdür. Modern bilim tarafından her alanda yalanlanan
bu teorinin en büyük dayanakları ise birtakım hile, sahtekarlık, çarpıtma,
aldatmaca ve göz boyamalardan oluşan telkin ve propaganda yöntemleridir.19.
yüzyılın ilkel bilim anlayışıyla hayali bir varsayım olarak öne sürülen evrim
teorisi bugüne kadar hiçbir bilimsel bulgu veya deney tarafından
doğrulanamamıştır. Tam tersine, teorinin iddialarını doğrulamak için başvurulan
tüm yöntemler böyle bir teorinin geçersizliğini kanıtlamıştır. çoğu insan
bugün bile bu teoriyi, aynen yerçekimi kanunu ya da suyun kaldırma gücü gibi
ispat edilmiş bilimsel bir gerçek sanır. Çünkü başta da belirttiğimiz gibi,
evrimin topluma yansıtılan yüzü gerçek yüzünden çok farklıdır. Pek çok kimse,
son çırpınışlarla ayakta tutulmaya çalışılan bu teorinin ne kadar çürük
temellere dayandığını ve bilim tarafından nasıl her aşamada yalanlandığını bilmez.
2-Evrim Teorisinin Çürütülmesi Yaratiliş'in Doğruluğunu
Nasil Gösterir?
Canlılığın yeryüzünde
nasıl ortaya çıktığı sorusunu sorduğumuzda, karşımıza iki farklı cevap çıkar:-
Bu cevaplardan birincisi, canlıların evrim yoluyla ortaya çıktıklarıdır. Bu iddiayı
savunan evrim teorisine göre canlılık tesadüflerle ortaya çıkan bir ilk
hücreyle başlamıştır. Bu canlı hücre de yine tesadüfler sonucunda gelişip
evrimleşmiş ve çeşitlenerek dünya üzerindeki milyonlarca farklı türü
oluşturmuştur.- İkinci cevap ise "Yaratılış"tır: Bütün canlılar tüm
evrene hakim olan Allah'ın yaratmasıyla var olmuşlardır. Hiçbir şekilde
tesadüfle meydana gelmesi mümkün olmayan canlılık ve milyonlarca canlı türü,
ilk yaratıldıklarında da bugünkü gibi eksiksiz, kusursuz ve üstün bir yaratılışa
sahiplerdi. En basit gibi görünen canlı türlerinin dahi, kendi kendine, doğal
şartlarla ve rastlantılarla oluşamayacak derecede kompleks yapı ve sistemlere
sahip olması, bunun açık bir kanıtıdır.Bu iki seçenek dışında, canlılığın nasıl
ortaya çıktığı konusunda bugün ortaya konabilecek üçüncü bir iddia, bir teori
hatta herhangi bir varsayım bile yoktur. Mantık kurallarına göre cevabı iki
seçenekli bir sorunun cevap seçeneklerinden birinin kesin yanlış olduğu ortaya
konursa, diğer seçeneğin kesin doğru olduğu da anlaşılır. En temel mantık
kurallarından biri olan bu kurala "ayrık çıkarım" (modus tolendo
ponens) adı verilir. 3-İnsana Ait Bulgular Ne
Kadar Eskiye Gider?Bu Bulgular Neden Evrim Teorisini Desteklemez?
İnsana
ait kalıntıların en eskisi, tanınmış fosil bilimci Mary Leakey tarafından 1977
yılında Tanzanya'nın Laetoli bölgesinde bulunmuş "ayak izleri" dir. Bu
kalıntılar bilim dünyasında büyük yankı uyandırmıştı. Yapılan çalışmalar bu
ayak izlerinin, 3.6 milyon yıllık bir tabakada yer aldığını gösteriyordu.
İzleri inceleyen Russell Tuttle şunları yazmıştı:Bu izler,
çıplak ayaklı bir Homo sapiens (insan) tarafından bırakılmış olmalıdır. Yapılan
tüm morfolojik incelemeler, bu izleri bırakan canlının ayağının, günümüz
insanlarınkilerden farklı olmadığını göstermektedir.
4. Evrim Teorisi Neden "Biyolojinin Temeli" Değildir?
Evrimin bilimin
temeli olduğu' iddiasının ne denli geçersiz ve saçma bir iddia olduğu, sadece
bilim tarihinin incelenmesiyle bile anlaşılabilir. Eğer bu iddia doğru olsaydı,
evrim teorisinin ortaya atılmasından önce dünya üzerinde bilimsel bir gelişme
olmaması, bütün bilimlerin de evrim teorisinin ortaya atılmasından sonra doğmuş
olmaları gerekirdi. Oysa biyoloji, paleontoloji (fosil bilimi) gibi bilim
dallarının hepsi, evrim teorisinden önce doğmuş ve gelişmişlerdir. Evrim ise bu
bilim dallarına sonradan sokulmak, zorla kabul ettirilmek istenmiş bir
varsayımdır.
5. Farkli Irklarin Varliği Neden Evrim Teorisine Delil Oluşturmaz?
Farklı insan
ırklarının varlığı bazı evrim taraftarları tarafından evrim teorisine delilmiş
gibi gösterilmeye çalışılır. Aslında bu iddia da daha çok, savundukları teoriyi
bile yeterince bilmeyen amatör evrimciler tarafından dile getirilmektedir. Gerçekte
bütün bu soruların ya da itirazların altında yatan problem, genetik bilimi
hakkındaki bilgi eksikliği ya da genetik kurallarının gözardı edilmesidir.
Bugün yeryüzündeki insanlar arasında var olan ırk çeşitliliğinin nedenini
anlamak için önce bu soruyla yakından ilgili olan "varyasyon" konusu hakkında
genel bir bilgi sahibi olmak gerekir.Varyasyon, genetik biliminde kullanılan
bir terimdir ve "çeşitlenme" anlamına gelir. Bu genetik olay, bir
canlı türünün içindeki bireylerin ya da grupların, birbirlerinden farklı
özelliklere sahip olmasına neden olur. Varyasyonların kaynağı ise o türün
içindeki bireylerin sahip olduğu genetik bilgidir. Bu bireylerin aralarındaki
eşleşmeler sonucunda bu genetik bilgi yeni nesillerde değişik kombinasyonlarda
biraraya gelir. Anne ve babanın kromozomları arasında genetik madde alışverişi
olur. Böylece genler birbiriyle karışır. Bunun sonucu da bu bireyin fiziksel
özelliklerinde bir çeşitlenme meydana gelmesidir.
6. Maymun ve İnsan Genomunun %99 Oraninda Benzeştiği ve Bunun Evrim
Teorisini Kanitladiği İddiasi Neden Doğru Değildir?
Öncelikle belirtmek
gerekir ki evrimcilerin insan ve şempanze DNA'ları hakkında sık sık ileri
sürdükleri % 99
benzerlik iddiası aldatma amaçlıdır. İnsanla şempanzenin
genetik yapılarının birbirine % 99 benzer olduğunu iddia etmek için şu anda insanınkinin
olduğu gibi şempanzenin de genetik yapısının çözülmesi, ikisinin
karşılaştırılması ve bu karşılaştırma sonucunun elde edilmiş olması gerekir.
Oysa elde böyle bir sonuç yoktur. Çünkü, şu ana kadar yalnızca insanın genetik
haritası çıkartılmıştır. Şempanze içinse henüz böyle bir çalışma yapılmamıştır.
VE sonuç olarak bunlar gibi 14 farklı soru ile daha evrim
teorisinin gerçek dışı olduğu kesinleşmiş olmaktadır. Bunları Harun Yahya'nın 20 soruda evrim teorisi adlı kitabından öğrenebilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder