5 Ekim 2018 Cuma

Evrim


HAYATIN BAŞLANGICI İLE İLGİLİ GÖRÜŞLER

Kendiliğinden Oluşum

Yunan flozofu Aristo tarafından ortaya atılan görüşe göre “canlı kendiliğinden var olabilir, yani cansız maddelerden kendiliğinden meydana gelebilir.” Aristo’nun kendiliğinden oluş görüş, döllenmiş yumurta gibi bazı yapıların, bir aktif prensip taşıdığı, bu aktif prensibin uygun koşullarda bir canlıyı oluşturabileceğidir. Aristo aktif prensibi iş yapma yeteneği olarak düşünmüştür.

Biyogenez

Bir canlının yalnız kendine benzer başka bir canlıdan oluşabileceği görüşüdür.
Biyogenez 1862 de Louis Pasteur ’un yaptığı deneylerle kabul edilmiştir. Günümüzde de geçerlidir.

 

Panspermia Hipotezi

Bu görüşe göre ilk canlı dünya dışında, yani başka gezegenlerde oluşmuştur. Daha sonra bu canlıların spor yada tohumları göktaşları ile dünyaya taşınmış ve canlılık başlamıştır. Canlılığın nasıl oluştuğu hakkında açıklama getiremeyen bir görüştür. Ayrıca bugünkü bilgilere göre spor ve tohumların uzayda, dünyaya gelişleri sırasında sıcaklık, basınç, zararlı ışınlar vb. koşullara dayanması mümkün görülmemektedir.

 

Ototrof Hipotezi

Tüm canlı organizmaların hayatta kalmaları için besine ihtiyaç duydukları düşünülecek olursa, ilk canlının da kendi besinini kendisinin yapması gerekliliği ortaya çıkar. İşte bu görüşe göre ilk canlı kendi besinini üretebilen ototrof bir canlıdır. Diğer canlılar da bunlardan meydana gelmiştir.

Heterotrof Hipotezi

İlk canlı dünyanın geçirdiği uzun süren kimyasal evrim sonucu ortaya çıkan özel koşullarda uzun süren bir zaman diliminde çok basit olarak oluşmuştur.Heterotrof hipotezi Oparin ve Halden tarafından ileri sürülmüştür.
İlk atmosferdeki basit gazlar ilk atmosfer koşullarındaki enerjilerle iyonlaşıp birleşerek ilk organik molekülleri oluşturur. Kanıt : Wöhler deneyi : CO2 + NH3 ® ÜreMiller deneyi : CH4 , NH3 , H2O , H2 Mor ötesi ve elektrik şarjıyla organik moleküllere dönüşür.

 

Yaradılış Görüşü

Tamamen inanç temellidir. Evreni 7 günde tanrını yarattığı ve insanı da 7. günde yer yüzüne indirdiği inancına dayanır. Toplumdan topluma ve kültürel düzeye göre farklı görüşler mevcuttur. Yahudi inancına göre, Hint mitolojilerine, Türk şamanizmine ve Çin mitolojilerine göre vb. görüşler mevcuttur.
Evrim Fikrinin Ortaya çıkışı
Antik Yunan filozofları, kendi yaratılış mitlerini oluşturmuşlardır.  hayvanların şekil değiştirebildiklerini ileri sürmüştür. hayvanların, önceki hayvanların organlarının birleşiminden oluştuklarını ileri sürmüştür. İlk Hıristiyan din adamlarından Nenizili Gregor ve Augustinus, tüm canlıların tanrı tarafından yaratılmadığını, bir kısmının sonradan tanrının yaratıklarından gelişerek oluştuğunu ileri sürmüştür. Bu iddiayı harekete geçiren güdü ise biyolojik değil, dinîdir. Bu din adamları, tüm canlı türlerinin, Tufan esnasında Nuh’un gemisine sığamayacağını, bu nedenle bir kısmının sonradan ortaya çıkmış olması gerektiğini düşünüyorlardı. El-Cahiz’in Abbasiler döneminde yazdığı Hayvanlar Kitabı adlı kitapta, hayvanların evrim geçirdiği ortaya atılmıştır. 19. yüzyılda Lamarck, kazanılan karakterlerin kalıtımına dair bir hipotez öne sürmüş, fakat yaptığı deneyler bu hipotezin yanlış olduğunu göstermiştir. Aynı yüzyılda Charles Darwin, Galapagos Adaları’ndaki gözlemlerine dayanarak, evrimin mekanizmasını doğal seçilimle açıklamıştır.   Darwin burada, “başarılı nesiller sonunda, yeni bir türün, halihazırdaki bir türden yavaşça farklılaşarak oluştuğu” kanısına vardı. Doğal seçilim adını verdiği bir işlem sonucunda bu değişimlerin ortaya çıktığına inanıyordu
Evrim nasıl işliyor? 

Bizim ve birkaç virüs hariç dünyadaki tüm organizmaların genlerini oluşturan DNA rastgele bir mutasyona uğruyor. Arada sırada bu mutasyonlardan bazıları, hayvanın kürkünün rengi veya belirgin bir davranış değişikliği gibi önemli özelliklerin değişmesine yol açıyor. Hayvan üreticileri, hayvanlarının sahip olmasını istedikleri özelliklere sahip bireyleri seçip üretiyorlar – buna yapay seçilim adı veriliyor. Doğada ise seçilim hayvanın çevresindeki faktörler ve karşı cins tarafından yapılıyor. Buna da doğal seçilim adı veriliyor.

Örneğin eğer bir hayvan avcılardan daha iyi saklanıp korunmasını sağlayacak bir kürk rengiyle doğarsa daha uzun yaşayabiliyor ve daha çok yavru sahibi olabiliyor. Eğer daha uzun bir kur yapma seansı eşlerine daha çekici geliyorsa bu da daha çok üremesini sağlayabiliyor. Benzer kullanışlı mutasyonlar zamanla nüfus içinde yayılıyor ve türün görünümünü değiştiriyor. Yeterli zaman geçtikten sonra bu durum yeni bir türün oluşmasını bile sağlayabiliyor.
 
İnsan evrimindeki belli başlı dönüm noktaları hangileri? 

İnsan soyu en az 7, en fazla 13 milyon yıl önce maymunlardan ayrıldı. Kesin olarak soyumuza ait olan ve dik yürüyen en eski tür australopithecinler oldu. Australopithecinlerin en ünlüsü Lucy'nin de türü olan Autralopithecusafarensisti (Lucy'nin 3,2 milyon yaşında olduğu düşünülüyor). Bizim cinsimize ait bilinen en eski fosil 2,8 milyon yıl öncesine uzanıyor (söz konusu fosil de bu yıl bulunmuştu). Fakat bulunan en eski taş aletlerse 3,3 milyon yıl yaşında. Yani bu aletler ya Lucy gibi australopithecinlere ait, ya da bilim insanları onları yapan ilk Homoları henüz bulamadı. Tıpkı australopithecin'ler gibi, Homo erectus ve Homo habilis gibi ilk homotürleri de iki ayak üzerinde yürüyordu.

Atalarımızın ateşi ne zaman kontrol aldığına dair tartışmalar ise devam ediyor. Tahminler 800 bin yıl ila 1 milyon 800 bin yıl öncesi arasında değişiyor. Bir teoriye göre yemek pişirmeyi keşfetmemiz etten daha fazla enerji elde etmemizi, bunun sonucunda da insan beyninin evriminin hızlanmasını sağladı. Büyük beyinler ve becerikli eller de, karmaşık diller, sanat ve tarım gibi son 100 bin yıl içinde gerçekleşen ve insanların ayrışmasına yol açan birtakım gelişmelerin ön şartıydı.


Bütün bunlar nerede gerçekleşti? Ve nerede gerçekleştiği neden önemli? 

Hem fosillere dayanan, hem de genetik kanıtlar, görece olarak yakın dönemlere kadar insan evriminin Afrika'da gerçekleştiğini gösteriyor. Homo cinsinin önce Afrika'nın güneyinde mi, yoksa doğu bölgelerinde mi ortaya çıktığı ise gizemini koruyor. Türümüzün nerede evrildiğini bilmek önemli çünkü uyum sağladığı çevre, bugün hâlâ bize eşlik eden yapının şekillenmesini sağladı. Nereden geldiğimizi bilmemiz, nerede olduğumuzu anlamamız açısından önem teşkil ediyor. (Goril ve şempanzeler gibi modern kuyruksuz maymunlarla insan türünün 6 milyon yıl önce yaşamış olan bir ortak atası var.1 Ortak atadan önce insansılar ayrıldı ve evrim geçirerek bugünkü insanı doğurdu.
Kuyruksuz maymunlar ise ortak atamızdan çok daha yakın bir zamanda ayrıldılar. Özetle insansılar evrim ağacında modern kuyruksuz maymunlardan eskidir.)Aynı şekilde hem fosillere, hem de genetik bulgulara dayanan kanıtlara göre günümüzden 60 bin yıl önce modern insan Afrika'dan çıkarak tüm dünyaya yayılmaya başladı. Genetik kanıta göre de Afrika'dan çıkar çıkmaz bir ölçüde Neandertallerle ve gizemli Denisovalarla melezlendi. Bugün Homo sapiens dünyadaki tek insan türü, fakat bu yalnızca 30 bin yıldır böyle. 

Bilim insanları neden maymunlarla bizim aramızdaki "kayıp parçayı" bulamadı? 

Çünkü öyle bir parça yok. Şempanzeler (ve diğer maymunlar) evrim geçirip insan olmadı. Her iki tür de ortak bir atadan geldi ve farklı yollara gitti. Buradaki asıl soru, hem şempanzelere, hem de insanlara evrilen son ortak atamız kimdi? Bu sorunun cevabını henüz bilmiyoruz.

Hem bizim, hem de diğer maymunların geçirdiği evrim sona mı erdi? 

Kesinlikle hayır. İnsanlar evrilmeye devam ediyor, fakat günümüzde evrime biyolojimiz kadar kültürümüz ve teknolojimiz de yön veriyor. Diğer maymun ve hayvan türleri de evrimlerine devam ediyor; özellikle yaşam alanlarının insanların elinde muazzam değişimler geçirdiği bu dönemlerde.
İslamda Evrim
Kelamcılar  sünnî olan ve olmayan şeklinde ikiye ayrılmaktadır. Sünnî olmayan kelam mezheplerinden Mutezile'ye mensup Nezzam (öl. 835 veya 845 m.), Câhız (öl. 869 m.) gibi bazı alimler ile zühd döneminden sonra yetişen bazı mutasavvıflar "evrimci yaratılış teorisi" diye isimlendirilmesi mümkün olan bir teori ileri sürmüşlerdir. Hemen zikretmeliyiz ki bu teori, İslam inancı ile bağdaştırılması mümkün olmayan materyalist ve ateist varlık ve evrim düşüncelerine karşı bir reaksiyon olarak ortaya çıkmıştır ve ortak unsur yaratılış inancıdır; yani her şeyin yok iken Allah tarafından yaratıldığına inanmaktır. Her şeyi yok iken yaratan Allah, evrimci yaratılış teorisini ileri süren İslam düşünürlerine göre türleri ayrı ayrı ve birden yaratmamış, birinin diğerinden evrimleşme yoluyla oluşmasını sağlamıştır. Bu "birinin diğerinden oluşması" da, ilk yarattığı maddenin, aslın, çekirdeğin, kendinden sonra meydana gelecek bütün türleri bilkuvve (onda gizlenmiş olarak) içermesi sebebiyle olmakta, bu özelliğe dayanmaktadır. Bu konuda değerli bir çalışma yapmış bulunan M. Bayraktar'a göre İslam düşünürlerinin evrimci yaratılış teorileri bilim bakımından darwinizm ve lamarckizmden daha sağlam temellere oturmaktadır (ag.esr. s. 195 vd.). 
Ehl-i sünnet kelamcılarına (sahih İslam inancını açıklayan ve farklı inançlara karşı savunan alimlere) göre Allah Teâlâ bütün türleri birden ve ayrı ayrı yaratmıştır. Türler arsında evrimleşme yoluyla geçişler yoktur, evrim türlerin kendi içinde olabilmektedir. Bu inanç ve düşüncenin dayandığı naslar(insanın yaratılışı ile ilgili olanları) ve kısaca açıklamaları şöyledir: 
İnsan suresinin 1. âyetine göre "İnsanın (varoluş tarihinde) adının sanının bulunmadığı bir zaman parçası şüphesiz gelip geçmiştir". Bu âyet, insan yok iken yani bir varlık değilken kesinlikle üzerinden bir zaman geçtiğini, yaratılışı tamamlanıp mükemmel bir insan haline gelinceye kadar varlıklar arasında bulunmadığını ifade eder. Çünkü insan yaratılışı tamamlanmadan önce yeryüzünde toprak, sonra babasının sulbünde bir sperm ve anasında bir yumurtadır. Daha sonra ana rahminde bir embriyo haline gelmektedir. Nitekim Yüce Allah 2.âyette insanı "katışık bir nutfe"den yani ana rahminde döllenmiş bir yumurtadan yarattığını ifade buyurmuştur. Kendisine görme, işitme gibi organlar da lütfedilen bu varlık artık yükümlülüklere muhatap ve imtihana tabi tutulabilecek bir kıvama gelmiş olmaktadır (insanın yaratılış aşamaları hakkında bilgi için bk. Hac 22/5; Mü'minûn 23/12-15; Kıyamet 75/37). 

Hristiyanlıkta Evrim
27 Kasım 2014’te, Papa Fransuva Papalık Bilim Akademisi’nde bir bildiri yayınladı; “Doğadaki evrim, yaradılış kavramına aykırı değildir” Tanrı’nın yaratma işi, Tanrı(varlık olarak) bir sihirbazın sihirli değneği ile her şeyi yapabilir düşüncesine karşı uyarıda bulundu. Papa aynı zamanda big bang ve evrimin aslında Tanrı’nın yaradılışıyla olduğu görüşünü ifade etti: “Tanrı varlıkları yarattı ve koyduğu her bir doğa kanunu dahilinde onların gelişmesini sağladı, bu nedenle onlar da gelişerek varlıklarının dolgunluğuna ulaşabildiler. Evrenin varlıklarına özerklik verdi aynı zamanda her varlığa gerçekliğini vererek onların varlığının devamını sağladı . Bu şekilde yaradılış yüzyıllar ve binyıllar boyunca günümüze dek devam etti, çünkü Tanrı bir büyücü ya da sihirbaz değildir ama her şeye varlığını veren yaratıcıdır… Günümüzde evrenin başlangıcı olarak kabul edilen big bang, yaradılışın ilahi eylemine aykırı değildir, ancak ona ihtiyaç duymuştur. Doğanın evrimi, Evrimleşen varlıkların yaradılışı varsayımları gibi yaradılış kavramı ile tezat değildir.’’
Yahudilikte Evrim
Yahudiler evrim inancını kabul etmeyip müslümanlar gibi yaratılış inancını benimsemişlerdir.
20 Soruda Evrimin Çöküşü
1-Evrim Teorisi Neden Bilimsel ve Geçerli Bir Teori Değildir?
Evrim teorisi, yeryüzündeki canlılığın tesadüfler sonucunda, doğal şartlarla kendiliğinden meydana geldiğini savunur. Bu teori bilimsel bir kanun, ispatlanmış bir gerçek değil, bilimsellik kisvesi altında toplumlara empoze edilmeye çalışılan materyalist bir dünya görüşüdür. Modern bilim tarafından her alanda yalanlanan bu teorinin en büyük dayanakları ise birtakım hile, sahtekarlık, çarpıtma, aldatmaca ve göz boyamalardan oluşan telkin ve propaganda yöntemleridir.19. yüzyılın ilkel bilim anlayışıyla hayali bir varsayım olarak öne sürülen evrim teorisi bugüne kadar hiçbir bilimsel bulgu veya deney tarafından doğrulanamamıştır. Tam tersine, teorinin iddialarını doğrulamak için başvurulan tüm yöntemler böyle bir teorinin geçersizliğini kanıtlamıştır.  çoğu insan bugün bile bu teoriyi, aynen yerçekimi kanunu ya da suyun kaldırma gücü gibi ispat edilmiş bilimsel bir gerçek sanır. Çünkü başta da belirttiğimiz gibi, evrimin topluma yansıtılan yüzü gerçek yüzünden çok farklıdır. Pek çok kimse, son çırpınışlarla ayakta tutulmaya çalışılan bu teorinin ne kadar çürük temellere dayandığını ve bilim tarafından nasıl her aşamada yalanlandığını bilmez. 
2-Evrim Teorisinin Çürütülmesi Yaratiliş'in Doğruluğunu Nasil Gösterir?
Canlılığın yeryüzünde nasıl ortaya çıktığı sorusunu sorduğumuzda, karşımıza iki farklı cevap çıkar:- Bu cevaplardan birincisi, canlıların evrim yoluyla ortaya çıktıklarıdır. Bu iddiayı savunan evrim teorisine göre canlılık tesadüflerle ortaya çıkan bir ilk hücreyle başlamıştır. Bu canlı hücre de yine tesadüfler sonucunda gelişip evrimleşmiş ve çeşitlenerek dünya üzerindeki milyonlarca farklı türü oluşturmuştur.- İkinci cevap ise "Yaratılış"tır: Bütün canlılar tüm evrene hakim olan Allah'ın yaratmasıyla var olmuşlardır. Hiçbir şekilde tesadüfle meydana gelmesi mümkün olmayan canlılık ve milyonlarca canlı türü, ilk yaratıldıklarında da bugünkü gibi eksiksiz, kusursuz ve üstün bir yaratılışa sahiplerdi. En basit gibi görünen canlı türlerinin dahi, kendi kendine, doğal şartlarla ve rastlantılarla oluşamayacak derecede kompleks yapı ve sistemlere sahip olması, bunun açık bir kanıtıdır.Bu iki seçenek dışında, canlılığın nasıl ortaya çıktığı konusunda bugün ortaya konabilecek üçüncü bir iddia, bir teori hatta herhangi bir varsayım bile yoktur. Mantık kurallarına göre cevabı iki seçenekli bir sorunun cevap seçeneklerinden birinin kesin yanlış olduğu ortaya konursa, diğer seçeneğin kesin doğru olduğu da anlaşılır. En temel mantık kurallarından biri olan bu kurala "ayrık çıkarım" (modus tolendo ponens) adı verilir. 3-İnsana Ait Bulgular Ne Kadar Eskiye Gider?Bu Bulgular Neden Evrim Teorisini Desteklemez?
İnsana ait kalıntıların en eskisi, tanınmış fosil bilimci Mary Leakey tarafından 1977 yılında Tanzanya'nın Laetoli bölgesinde bulunmuş "ayak izleri" dir. Bu kalıntılar bilim dünyasında büyük yankı uyandırmıştı. Yapılan çalışmalar bu ayak izlerinin, 3.6 milyon yıllık bir tabakada yer aldığını gösteriyordu. İzleri inceleyen Russell Tuttle şunları yazmıştı:Bu izler, çıplak ayaklı bir Homo sapiens (insan) tarafından bırakılmış olmalıdır. Yapılan tüm morfolojik incelemeler, bu izleri bırakan canlının ayağının, günümüz insanlarınkilerden farklı olmadığını göstermektedir.

4. Evrim Teorisi Neden "Biyolojinin Temeli" Değildir?

Evrimin bilimin temeli olduğu' iddiasının ne denli geçersiz ve saçma bir iddia olduğu, sadece bilim tarihinin incelenmesiyle bile anlaşılabilir. Eğer bu iddia doğru olsaydı, evrim teorisinin ortaya atılmasından önce dünya üzerinde bilimsel bir gelişme olmaması, bütün bilimlerin de evrim teorisinin ortaya atılmasından sonra doğmuş olmaları gerekirdi. Oysa biyoloji, paleontoloji (fosil bilimi) gibi bilim dallarının hepsi, evrim teorisinden önce doğmuş ve gelişmişlerdir. Evrim ise bu bilim dallarına sonradan sokulmak, zorla kabul ettirilmek istenmiş bir varsayımdır.

5. Farkli Irklarin Varliği Neden Evrim Teorisine Delil Oluşturmaz?

Farklı insan ırklarının varlığı bazı evrim taraftarları tarafından evrim teorisine delilmiş gibi gösterilmeye çalışılır. Aslında bu iddia da daha çok, savundukları teoriyi bile yeterince bilmeyen amatör evrimciler tarafından dile getirilmektedir. Gerçekte bütün bu soruların ya da itirazların altında yatan problem, genetik bilimi hakkındaki bilgi eksikliği ya da genetik kurallarının gözardı edilmesidir. Bugün yeryüzündeki insanlar arasında var olan ırk çeşitliliğinin nedenini anlamak için önce bu soruyla yakından ilgili olan "varyasyon" konusu hakkında genel bir bilgi sahibi olmak gerekir.Varyasyon, genetik biliminde kullanılan bir terimdir ve "çeşitlenme" anlamına gelir. Bu genetik olay, bir canlı türünün içindeki bireylerin ya da grupların, birbirlerinden farklı özelliklere sahip olmasına neden olur. Varyasyonların kaynağı ise o türün içindeki bireylerin sahip olduğu genetik bilgidir. Bu bireylerin aralarındaki eşleşmeler sonucunda bu genetik bilgi yeni nesillerde değişik kombinasyonlarda biraraya gelir. Anne ve babanın kromozomları arasında genetik madde alışverişi olur. Böylece genler birbiriyle karışır. Bunun sonucu da bu bireyin fiziksel özelliklerinde bir çeşitlenme meydana gelmesidir.

6. Maymun ve İnsan Genomunun %99 Oraninda Benzeştiği ve Bunun Evrim Teorisini Kanitladiği İddiasi Neden Doğru Değildir?

Öncelikle belirtmek gerekir ki evrimcilerin insan ve şempanze DNA'ları hakkında sık sık ileri sürdükleri % 99 benzerlik iddiası aldatma amaçlıdır. İnsanla şempanzenin genetik yapılarının birbirine % 99 benzer olduğunu iddia etmek için şu anda insanınkinin olduğu gibi şempanzenin de genetik yapısının çözülmesi, ikisinin karşılaştırılması ve bu karşılaştırma sonucunun elde edilmiş olması gerekir. Oysa elde böyle bir sonuç yoktur. Çünkü, şu ana kadar yalnızca insanın genetik haritası çıkartılmıştır. Şempanze içinse henüz böyle bir çalışma yapılmamıştır.
VE sonuç olarak bunlar gibi 14 farklı soru ile daha evrim teorisinin gerçek dışı olduğu kesinleşmiş olmaktadır. Bunları Harun Yahya'nın 20 soruda evrim teorisi adlı kitabından öğrenebilirsiniz.












Hiç yorum yok:

Yorum Gönder