19 Aralık 2018 Çarşamba

Herkesin Bilmesi Gereken Önemli Bir Dua

الحمد لله رب العالمين والصلاة والسلام على رسولنا محمد وعلى آله وصحبه أجمعين۞اللهم أعنا على ذكرك وشكرك وحسن عبادتك۞اللهم يامفتح الأبواب افتح علينا أبواب رحمتك۞اللهم يا مقلب القلوب ثبت قلوبنا على دينك وعلى طاعتك۞اللهم زدنا علما وفهما وإيمانا وألحقنا بالصديقين والشهداء والصالحين۞اللهم يا مدبر الأمور ويا عالم ما فى الصدور فاجعل خير أعمارنا أواخره وأعمالنا خواتمه وأيامنا يوما نلقاك فيه واجعلنا من عبادك الصالحين وأولياءك المقربين وألحقنا فى ذمرة المغفورين يا أرحم الراحمين۞اللهم اشف مرضانا ومرضى المسلمين وارحم موتانا وموتى المسلمين۞اللهم أشغل الظالمين بالظالمين وأخرجنا من بينهم سالمين غانمين آمنين۞اللهم قهر الكفرة والفجرة واليهود والنصارى والملحدين۞اللهم ربنا هب لنا من أزواجنا وذرياتنا قرة أعين واجعلنا للمتقين إماما۞اللهم إنا نسئلك الهدى والتقى والعفاف والغنى۞اللهم إنا نسئلك علما نافعا ورزقا واسعا حلالا طيبا۞ اللهم أصلح لنا ديننا الذي هو عصمة أمرنا وأصلح لنا دنيانا التي فيها معاشنا وأصلح لنا آخرتنا التي إليها معادنا اللهم لا تجعل الدنيا أكبر همنا ولا مبلغ علمنا ولا إلى النار مصيرنا اللهم لا تجعل مصيبتنا في ديننا۞اللهم سلمنا وسلم ديننا ولا تسلب وقت النزع إيماننا ولا تسلط علينا من لايرحمنا ولا يخافك فينا۞اللهم إنك عفو كريم تحب العفو فعف عنا۞اللهم أغننا بالعلم وزيننا بالحلم و كرمنا بالتقوى وأكرمنا بأحسن الأخلاق۞اللهم ارزقنا فقها في الدين وزيادة في العلم والرزق وصحة في البدن وتوبة قبل الموت وخدمة إلى الموت وراحة عند الموت ومغفرة بعد الموت ودخولا في الجنة وعافية في الدنيا والآخرة۞اللهم إنا نعوذ بك من عذاب القبر ونعوذ بك من فتنة المسيح الدجال ومن فتنة المحيا والممات۞اللهم إنا نعوذ بك من الهم والعجز والكسل والحزن والهرم ونعوذ بك من أن نرد إلى أرذل العمر ۞اللهم رحمتك نرجوا فلا تكلنا الى أنفسنا طرفة عين۞اللهم اكفنا بحلالك عن حرامك وبطاعتك عن معصيتك وبفضلك عن من سواك۞ اللهم طهّر قلوبنا من النفاق وأعمالنا من الرياء وألسنتنا من الكذب والغيبة والنميمة والبهتان وأنفسنا من الحسد والكبر والعجب وبطوننا من أكل الشبهة والحرام وأعيننا من نظرته وأجسادنا من لباسه وآذاننا من سماعه۞أللهم احفظ أولادنا وأولاد المسلين من شر الأفلام والأشرار والمسلسلات والأضرار والهواتف والأغيار۞أللهم اجعلهم من عبادك الأبرار واجعل المحبة بيننا كالمهاجرين والأنصار۞

Adudiddin El İci Büyük Alim

Adudiddin El İci; tam adı Adudeddin Abdurrahman bin AHMED BİN ABDULGAFFAR EL-İCÎ EŞ-ŞAFİİ (d. 1281, İg, Fars – ö. 1355, Şebenkâre ?), İranlı kelamcıdır. Dönemin en büyük bilginlerinden ders aldı. Müderrislik ve kadılık yaptı. Sultaniye’de İlhanlı hükümdarı Ebu Said Bahadır Han’ın veziri Gıyaseddin Muhammed’in hocalığını üstlendi. Gıyaseddin’in desteğiyle kadi’l-kudat oldu. Şerh-i Muhtasar-ı ibn Hacib ile Fevaidul-Gıyasiye adlı yapıtlarını bu dönemde yazdı. Gıyaseddin Muhammed’in 1336’da öldürülmesinden sonra gittiği Şiraz’da gene bir yandan kadılık ve müderrislik yaparken, bir yandan da Şiraz hükümdarı Şeyh Ebu İshak’a adadığı el-Mevakif fi İlmi’l-Kelam adlı ünlü kelam kitabını yazdı. Muzafferi hükümdarı Mubarizeddin Muhammed’in 1353’te Şiraz’ı kuşatmasından bir süre sonra kentten ayrılarak Şebenkâre’ye gitti. Orada Melik Ardeşir tarafından Ardaymiyan Kalesi’ne hapsedildi. Arapça kaynaklarda burada öldüğünün belirtilmesine karşın, Farsça kaynaklarda Şiraz’a giden Şah Şüca’yı Şebenkâre dışında karşıladığı belirtilir.
İci, Mısır’da el-Ezher’de ve Tunus medreselerinde günümüzde de ders kitabı olarak okutulan en önemli yapıtı el-Mevakif fi İlmi’l-Kelam’m önsözünde kelamın, öğrenilip incelenmesi çok gerekli bir ilim olduğunu, Tanrı’nın varlığı, tekliği ve İslamın temeli olan peygamberliğin bu ilimle kanıtlanacağını belirtir. Kelam ilminde mantıktan yararlanması ve felsefecilerin düşüncelerini tartışma konusu yapması nedeniyle “akılcılığın zaferi” olarak nitelenen bu önemli kitabında imanı, “Her konuda peygamberi onaylamak” biçiminde tanımlar; iman konusunu tutuculuk ve aşırılıktan uzak, hoşgörülü bir bakışla irdeler. Öbür yapıtları arasında Tahkikü’t-Tefsir fi Taksiri’t-Tenvir, Risaletü’l-Vaziyeti’l-Adudiye, Akaidü’l-Adudiye, İşrakü’t-Tevarih, Risaletü’l-Ahlak sayılabilir.

Numan bin Sabit bin Numan bin Merzuka bin Zuta (Ebu Hanife) Hazretleri

Büyük İmam

EBU HANİFE(r.a.)

(699-767)

Ebu Hanife(r.a.), üstün zekâsı, ilmî şahsiyeti, örnek ve mücadele dolu hayatı ile tanınan büyük bir İslam âlimidir. Bu özelliklerinin yanı sıra fıkıh bilgisi ve birçok konuda pratik çözümler sunmasından dolayı ona “Büyük İmam“ anlamına gelen İmam Azam lakabı verilmiştir. Kûfe şehrinde doğan Ebu Hanife(r.a.) Irak’ın ünlü âlimlerinden ders aldı. Küçük yaşta Kur’an’ı ezberleyerek hafız oldu. Arapça, Tefsir, Hadis, Fıkıh ve Edebiyat gibi birçok ilmi öğrendi. Hocası Hammad bin Ebu Süleyman’ın vefatı üzerine onun yerine geçti ve ders vermeye başladı. Kısa sürede ünü tüm ilim çevrelerinde yayıldı. Ticaretle de uğraşan Ebu Hanife, ömrünün büyük bir kısmını ilim öğrenmek ve öğrenci yetiştirmekle geçirdi. Ebu Yusuf, İmam Muhammed ve İmam Züfer gibi müc*tehid düzeyinde birçok talebe yetiştirdi.

İmam Azam Ebu Hanife(r.a.) fıkhî meseleleri öğrencileriyle tartışarak birlikte hüküm verirdi. Ayrıca olması muhtemel olaylar üzerinde de düşünerek çözümler üretirlerdi. Bütün bu tartışmalar sonucunda ortaya çıkan görüşler, Ebu Hanife’nin öğrencileri tarafından yazıya geçirilmiştir. Onun Kur’an-ı Kerim’den ve Peygamberimizin hadislerinden yola çıkarak geliştirdiği ekole Hanefi mezhebi adı verilmiştir. Hanefilik başta Türkiye ve Balkanlar olmak üzere İslam dünyasının pek çok yerinde yaygınlaşmıştır.

İmam Azam Ebu Hanife(r.a.), bir konuda hüküm vermek ve amel etmek için Allah’ın kitabındakini alır kabul ederim. Onda bulamazsam Hz. Peygamberin güvenilir âlimlerce bilinen ve meşhur olan sünnetiyle amel ederim. Onda da bulamazsam sahabeden dilediğim kimsenin reyini alırım. Fakat diğer âlimlere gelince bir ilim adamı olarak ben de onlar gibi içtihat ederim, derdi.


Güzel ahlak sahibi olan İmam Azam(r.a.) ilme ve ibadete düşkün biri idi. Kırk sene boyunca gecelerini ibadet ve ilimle geçirmesi hafızalarımızdan silinmeyen güzel bir kulluk örneğidir.

Kur’an ve Sünnet’e sımsıkı bağlı olan Ebu Hanife(r.a.) derin fıkıh bilgisine sahipti. O, inandığını ve doğru bildiğini söyle*mekten asla geri durmamıştır.

Ebu Hanife(r.a.), inançları için mücadele etmekten çekinmeyen güçlü bir kişiliğe ve cesa*rete sahipti. Bu nedenle onun hayatı hep mücadelelerle geçmiş, bu uğurda bir*çok sıkıntı ve eziyet çekmiştir.

Emeviler ve Abbasiler döneminde yöneticilerin yaptıkları haksızlıklara açıkça karşı çıkmıştır. Onların yan*lışlarını her zaman ve şartta söylemekten çekinmemiştir. Nitekim Abbasi Halifesi el-Mansur, kendi saltanatını meşrulaştırmak için İmam Azam’a Bağdat baş kadılığını teklif etmiş ancak İmam Azam, tüm baskılara rağmen bu görevi kabul etmemiştir. Bunun üzerine hapse atılmış, işkence görmüş ve dövülmüştür. Kısa süre sonra da şehit olmuştur. İmam Azam Ebu Hanife’nin kabri Bağdat'tadır.


Ebu Hanife’nin, inanç esaslarını anlatan el-Fıkhu’l-Ekber, Ehl-i Sünnet'in görüşlerini açıklayan el-Alim ve'l-Müte'allim; talebeleri tarafından Ebu Hanife'den ri*vayet edilen hadisleri ihtiva eden el-Müsned gibi eserleri vardır. Onu örnek almak ve onun gibi kul olmak duasıyla…

Allah ondan razı olsun. 

5 Ekim 2018 Cuma

Pıhtılaşan Kan Ve Müslümanlar


                     

                                                                             PIHTILAŞMIŞ KAN


        Bismillahirrahmanirrahim;
     
            Öncelikle şunu belirtmek isterimki başlıktan muradım; Osmanlının son demlerinde ve cumhuriyetin özellikle baş taraflarında vuku bulan inhai islam meselesinin üstünün örtünmeye çalışılmasıdır. Osmanlıda sona gelinirken gelişmeler takip edilememiş ve devlet teknoloji gelişim anlamında geride kalmiş idi, buna karşın birtakım ileri gelen mütefekkirlerde çözüm olarak avrupai yenilik getirmek gayretine düştüler, bunun semeresi olarak büyük bir hata ile avrupanın teknolojisinden çok; kültürünü, giyimini, yaşam tarzını örnek almak gafletine düştüler. Nitekim bunun sonucu olarak gerileme hızlandı, onlar gelişirken biz yerimizde kaldik. Cumhuriyet kurulduğu vakit ise bu tefekkür ayyuka çıktı. Avrupa bizi ileri taşıyacak diyenler milletin ahlakını bozmaya başladılar, kadınlarını açtılar, dini hiristiyanların tahrif ettiği gibi tahrife uğraştılar. Bu yolda müslümanların tek çatı etrafında birleşmesinin en büyük vesilesi olan hilafeti kaldırdılar, dini sadece bireysel yaşam olarak algılayıp, devlet yönetiminden ayırıp laiklik adlı sistemi müslüman tebaaya rejim yaptılar. Yaptıkları faaliyetlerden meşhurları misalen en saçmalarından olarak düşüne bileceğimiz; daha ayağına çarık bile alamayan insanlara uygulanan şapka kanunu dur. Bu ve bunun gibi daha nice kanunlar çıkarılmış 'devleti avrupa seviyesine çıkaracağız, modernleştireceğiz' diyenler iki üç asırdır müslümanları kendi kanlarinda boğmaya çalışanlardır.  Öte yandan bir takım insanlarda bunlarla mücadele için çalışmışlar, devleti, milleti tekrar eski haline, mütedeyyin, çalışkan, azim ve gayret dolu, dünyayı titreten duruma getime yolunda hayatlarını harcamışlardır. Bunlara misalen Necmeddin Erbakan hoca, Bediüzzaman Said Nursi hazretleri, Mahmut Ustaosmanoğlu Efendi Hazretleri ve daha niceleri gösterilebilir. Onlar sayesinde zamanla bir takım kolaylıklar sağlandı ve bununla birlikte günümüzdeki rahatlığa eriştik.
            
               ANCAK şuan çok daha büyük bir sorun ortaya çıktı "Pıhtıyı sağlam deri saymak" rahatlama ile birlikte mütedeyyin insanlardaki mücadele ruhu yok olmaya mutemessiklik sıfatı ortadan kalkmaya başladı. Bu sebepledir ki her nesil bitiminde diğer nesil islamdan daha uzak bir nesil olarak geldi, ve artık insanlar Cumhuriyet tarihinde islama açılmış olan yaralardan akmakta olan kanın pıhtılaşmasını -ki yara hala taze- tamamen iyileşmiş bir deri olarak görmeye başladılar, buda insanları rahatlığa itmeye devam etti ve devam ediyor. Unutulmamalıdırki o pıhtı tabakası biraz aşınacak olsa kan yeniden akmaya devam edecektir. Şayet bir insan mütedeyyin olduğunu gerçekten müsüman olduğunu savunuyorsa, bu yarayı tamamen iyi edene kadar var gücüyle sebat etmeli, çalışmalı, cühdünü ispat etmelidir. Kaldıki gelen her nesil bir öncekinden daha uzak bir halde yetişmekte, islamı benimseyemeyip dünyevi ilimleri dünyevi bireysel menfaatler uğruna okumaktadır. Tabi bununla birlikte islam davasını yüklenmiş azimli gençler istisna etmek gerekir. Bunlarla birlikte hep beraber daha çok çalışmalı Allahü tealanın bize verdiği nimetlerin hakkını, zekatını vermeli, bizi, islamı bitirmek için çalışan avrupaya, siyonizme karşı vargücümüzle çalışmalı ve allahın inayetiyle "iimelü feseyerallahü ameleküm " ve "leinşekertüm leeziidenneküm" ayetlerinin sırrına ulaşmalıyız. Allah cümlemize bu sırra ulaşmayı nasib eylesin...

Evrim


HAYATIN BAŞLANGICI İLE İLGİLİ GÖRÜŞLER

Kendiliğinden Oluşum

Yunan flozofu Aristo tarafından ortaya atılan görüşe göre “canlı kendiliğinden var olabilir, yani cansız maddelerden kendiliğinden meydana gelebilir.” Aristo’nun kendiliğinden oluş görüş, döllenmiş yumurta gibi bazı yapıların, bir aktif prensip taşıdığı, bu aktif prensibin uygun koşullarda bir canlıyı oluşturabileceğidir. Aristo aktif prensibi iş yapma yeteneği olarak düşünmüştür.

Biyogenez

Bir canlının yalnız kendine benzer başka bir canlıdan oluşabileceği görüşüdür.
Biyogenez 1862 de Louis Pasteur ’un yaptığı deneylerle kabul edilmiştir. Günümüzde de geçerlidir.

 

Panspermia Hipotezi

Bu görüşe göre ilk canlı dünya dışında, yani başka gezegenlerde oluşmuştur. Daha sonra bu canlıların spor yada tohumları göktaşları ile dünyaya taşınmış ve canlılık başlamıştır. Canlılığın nasıl oluştuğu hakkında açıklama getiremeyen bir görüştür. Ayrıca bugünkü bilgilere göre spor ve tohumların uzayda, dünyaya gelişleri sırasında sıcaklık, basınç, zararlı ışınlar vb. koşullara dayanması mümkün görülmemektedir.

 

Ototrof Hipotezi

Tüm canlı organizmaların hayatta kalmaları için besine ihtiyaç duydukları düşünülecek olursa, ilk canlının da kendi besinini kendisinin yapması gerekliliği ortaya çıkar. İşte bu görüşe göre ilk canlı kendi besinini üretebilen ototrof bir canlıdır. Diğer canlılar da bunlardan meydana gelmiştir.

Heterotrof Hipotezi

İlk canlı dünyanın geçirdiği uzun süren kimyasal evrim sonucu ortaya çıkan özel koşullarda uzun süren bir zaman diliminde çok basit olarak oluşmuştur.Heterotrof hipotezi Oparin ve Halden tarafından ileri sürülmüştür.
İlk atmosferdeki basit gazlar ilk atmosfer koşullarındaki enerjilerle iyonlaşıp birleşerek ilk organik molekülleri oluşturur. Kanıt : Wöhler deneyi : CO2 + NH3 ® ÜreMiller deneyi : CH4 , NH3 , H2O , H2 Mor ötesi ve elektrik şarjıyla organik moleküllere dönüşür.

 

Yaradılış Görüşü

Tamamen inanç temellidir. Evreni 7 günde tanrını yarattığı ve insanı da 7. günde yer yüzüne indirdiği inancına dayanır. Toplumdan topluma ve kültürel düzeye göre farklı görüşler mevcuttur. Yahudi inancına göre, Hint mitolojilerine, Türk şamanizmine ve Çin mitolojilerine göre vb. görüşler mevcuttur.
Evrim Fikrinin Ortaya çıkışı
Antik Yunan filozofları, kendi yaratılış mitlerini oluşturmuşlardır.  hayvanların şekil değiştirebildiklerini ileri sürmüştür. hayvanların, önceki hayvanların organlarının birleşiminden oluştuklarını ileri sürmüştür. İlk Hıristiyan din adamlarından Nenizili Gregor ve Augustinus, tüm canlıların tanrı tarafından yaratılmadığını, bir kısmının sonradan tanrının yaratıklarından gelişerek oluştuğunu ileri sürmüştür. Bu iddiayı harekete geçiren güdü ise biyolojik değil, dinîdir. Bu din adamları, tüm canlı türlerinin, Tufan esnasında Nuh’un gemisine sığamayacağını, bu nedenle bir kısmının sonradan ortaya çıkmış olması gerektiğini düşünüyorlardı. El-Cahiz’in Abbasiler döneminde yazdığı Hayvanlar Kitabı adlı kitapta, hayvanların evrim geçirdiği ortaya atılmıştır. 19. yüzyılda Lamarck, kazanılan karakterlerin kalıtımına dair bir hipotez öne sürmüş, fakat yaptığı deneyler bu hipotezin yanlış olduğunu göstermiştir. Aynı yüzyılda Charles Darwin, Galapagos Adaları’ndaki gözlemlerine dayanarak, evrimin mekanizmasını doğal seçilimle açıklamıştır.   Darwin burada, “başarılı nesiller sonunda, yeni bir türün, halihazırdaki bir türden yavaşça farklılaşarak oluştuğu” kanısına vardı. Doğal seçilim adını verdiği bir işlem sonucunda bu değişimlerin ortaya çıktığına inanıyordu
Evrim nasıl işliyor? 

Bizim ve birkaç virüs hariç dünyadaki tüm organizmaların genlerini oluşturan DNA rastgele bir mutasyona uğruyor. Arada sırada bu mutasyonlardan bazıları, hayvanın kürkünün rengi veya belirgin bir davranış değişikliği gibi önemli özelliklerin değişmesine yol açıyor. Hayvan üreticileri, hayvanlarının sahip olmasını istedikleri özelliklere sahip bireyleri seçip üretiyorlar – buna yapay seçilim adı veriliyor. Doğada ise seçilim hayvanın çevresindeki faktörler ve karşı cins tarafından yapılıyor. Buna da doğal seçilim adı veriliyor.

Örneğin eğer bir hayvan avcılardan daha iyi saklanıp korunmasını sağlayacak bir kürk rengiyle doğarsa daha uzun yaşayabiliyor ve daha çok yavru sahibi olabiliyor. Eğer daha uzun bir kur yapma seansı eşlerine daha çekici geliyorsa bu da daha çok üremesini sağlayabiliyor. Benzer kullanışlı mutasyonlar zamanla nüfus içinde yayılıyor ve türün görünümünü değiştiriyor. Yeterli zaman geçtikten sonra bu durum yeni bir türün oluşmasını bile sağlayabiliyor.
 
İnsan evrimindeki belli başlı dönüm noktaları hangileri? 

İnsan soyu en az 7, en fazla 13 milyon yıl önce maymunlardan ayrıldı. Kesin olarak soyumuza ait olan ve dik yürüyen en eski tür australopithecinler oldu. Australopithecinlerin en ünlüsü Lucy'nin de türü olan Autralopithecusafarensisti (Lucy'nin 3,2 milyon yaşında olduğu düşünülüyor). Bizim cinsimize ait bilinen en eski fosil 2,8 milyon yıl öncesine uzanıyor (söz konusu fosil de bu yıl bulunmuştu). Fakat bulunan en eski taş aletlerse 3,3 milyon yıl yaşında. Yani bu aletler ya Lucy gibi australopithecinlere ait, ya da bilim insanları onları yapan ilk Homoları henüz bulamadı. Tıpkı australopithecin'ler gibi, Homo erectus ve Homo habilis gibi ilk homotürleri de iki ayak üzerinde yürüyordu.

Atalarımızın ateşi ne zaman kontrol aldığına dair tartışmalar ise devam ediyor. Tahminler 800 bin yıl ila 1 milyon 800 bin yıl öncesi arasında değişiyor. Bir teoriye göre yemek pişirmeyi keşfetmemiz etten daha fazla enerji elde etmemizi, bunun sonucunda da insan beyninin evriminin hızlanmasını sağladı. Büyük beyinler ve becerikli eller de, karmaşık diller, sanat ve tarım gibi son 100 bin yıl içinde gerçekleşen ve insanların ayrışmasına yol açan birtakım gelişmelerin ön şartıydı.


Bütün bunlar nerede gerçekleşti? Ve nerede gerçekleştiği neden önemli? 

Hem fosillere dayanan, hem de genetik kanıtlar, görece olarak yakın dönemlere kadar insan evriminin Afrika'da gerçekleştiğini gösteriyor. Homo cinsinin önce Afrika'nın güneyinde mi, yoksa doğu bölgelerinde mi ortaya çıktığı ise gizemini koruyor. Türümüzün nerede evrildiğini bilmek önemli çünkü uyum sağladığı çevre, bugün hâlâ bize eşlik eden yapının şekillenmesini sağladı. Nereden geldiğimizi bilmemiz, nerede olduğumuzu anlamamız açısından önem teşkil ediyor. (Goril ve şempanzeler gibi modern kuyruksuz maymunlarla insan türünün 6 milyon yıl önce yaşamış olan bir ortak atası var.1 Ortak atadan önce insansılar ayrıldı ve evrim geçirerek bugünkü insanı doğurdu.
Kuyruksuz maymunlar ise ortak atamızdan çok daha yakın bir zamanda ayrıldılar. Özetle insansılar evrim ağacında modern kuyruksuz maymunlardan eskidir.)Aynı şekilde hem fosillere, hem de genetik bulgulara dayanan kanıtlara göre günümüzden 60 bin yıl önce modern insan Afrika'dan çıkarak tüm dünyaya yayılmaya başladı. Genetik kanıta göre de Afrika'dan çıkar çıkmaz bir ölçüde Neandertallerle ve gizemli Denisovalarla melezlendi. Bugün Homo sapiens dünyadaki tek insan türü, fakat bu yalnızca 30 bin yıldır böyle. 

Bilim insanları neden maymunlarla bizim aramızdaki "kayıp parçayı" bulamadı? 

Çünkü öyle bir parça yok. Şempanzeler (ve diğer maymunlar) evrim geçirip insan olmadı. Her iki tür de ortak bir atadan geldi ve farklı yollara gitti. Buradaki asıl soru, hem şempanzelere, hem de insanlara evrilen son ortak atamız kimdi? Bu sorunun cevabını henüz bilmiyoruz.

Hem bizim, hem de diğer maymunların geçirdiği evrim sona mı erdi? 

Kesinlikle hayır. İnsanlar evrilmeye devam ediyor, fakat günümüzde evrime biyolojimiz kadar kültürümüz ve teknolojimiz de yön veriyor. Diğer maymun ve hayvan türleri de evrimlerine devam ediyor; özellikle yaşam alanlarının insanların elinde muazzam değişimler geçirdiği bu dönemlerde.
İslamda Evrim
Kelamcılar  sünnî olan ve olmayan şeklinde ikiye ayrılmaktadır. Sünnî olmayan kelam mezheplerinden Mutezile'ye mensup Nezzam (öl. 835 veya 845 m.), Câhız (öl. 869 m.) gibi bazı alimler ile zühd döneminden sonra yetişen bazı mutasavvıflar "evrimci yaratılış teorisi" diye isimlendirilmesi mümkün olan bir teori ileri sürmüşlerdir. Hemen zikretmeliyiz ki bu teori, İslam inancı ile bağdaştırılması mümkün olmayan materyalist ve ateist varlık ve evrim düşüncelerine karşı bir reaksiyon olarak ortaya çıkmıştır ve ortak unsur yaratılış inancıdır; yani her şeyin yok iken Allah tarafından yaratıldığına inanmaktır. Her şeyi yok iken yaratan Allah, evrimci yaratılış teorisini ileri süren İslam düşünürlerine göre türleri ayrı ayrı ve birden yaratmamış, birinin diğerinden evrimleşme yoluyla oluşmasını sağlamıştır. Bu "birinin diğerinden oluşması" da, ilk yarattığı maddenin, aslın, çekirdeğin, kendinden sonra meydana gelecek bütün türleri bilkuvve (onda gizlenmiş olarak) içermesi sebebiyle olmakta, bu özelliğe dayanmaktadır. Bu konuda değerli bir çalışma yapmış bulunan M. Bayraktar'a göre İslam düşünürlerinin evrimci yaratılış teorileri bilim bakımından darwinizm ve lamarckizmden daha sağlam temellere oturmaktadır (ag.esr. s. 195 vd.). 
Ehl-i sünnet kelamcılarına (sahih İslam inancını açıklayan ve farklı inançlara karşı savunan alimlere) göre Allah Teâlâ bütün türleri birden ve ayrı ayrı yaratmıştır. Türler arsında evrimleşme yoluyla geçişler yoktur, evrim türlerin kendi içinde olabilmektedir. Bu inanç ve düşüncenin dayandığı naslar(insanın yaratılışı ile ilgili olanları) ve kısaca açıklamaları şöyledir: 
İnsan suresinin 1. âyetine göre "İnsanın (varoluş tarihinde) adının sanının bulunmadığı bir zaman parçası şüphesiz gelip geçmiştir". Bu âyet, insan yok iken yani bir varlık değilken kesinlikle üzerinden bir zaman geçtiğini, yaratılışı tamamlanıp mükemmel bir insan haline gelinceye kadar varlıklar arasında bulunmadığını ifade eder. Çünkü insan yaratılışı tamamlanmadan önce yeryüzünde toprak, sonra babasının sulbünde bir sperm ve anasında bir yumurtadır. Daha sonra ana rahminde bir embriyo haline gelmektedir. Nitekim Yüce Allah 2.âyette insanı "katışık bir nutfe"den yani ana rahminde döllenmiş bir yumurtadan yarattığını ifade buyurmuştur. Kendisine görme, işitme gibi organlar da lütfedilen bu varlık artık yükümlülüklere muhatap ve imtihana tabi tutulabilecek bir kıvama gelmiş olmaktadır (insanın yaratılış aşamaları hakkında bilgi için bk. Hac 22/5; Mü'minûn 23/12-15; Kıyamet 75/37). 

Hristiyanlıkta Evrim
27 Kasım 2014’te, Papa Fransuva Papalık Bilim Akademisi’nde bir bildiri yayınladı; “Doğadaki evrim, yaradılış kavramına aykırı değildir” Tanrı’nın yaratma işi, Tanrı(varlık olarak) bir sihirbazın sihirli değneği ile her şeyi yapabilir düşüncesine karşı uyarıda bulundu. Papa aynı zamanda big bang ve evrimin aslında Tanrı’nın yaradılışıyla olduğu görüşünü ifade etti: “Tanrı varlıkları yarattı ve koyduğu her bir doğa kanunu dahilinde onların gelişmesini sağladı, bu nedenle onlar da gelişerek varlıklarının dolgunluğuna ulaşabildiler. Evrenin varlıklarına özerklik verdi aynı zamanda her varlığa gerçekliğini vererek onların varlığının devamını sağladı . Bu şekilde yaradılış yüzyıllar ve binyıllar boyunca günümüze dek devam etti, çünkü Tanrı bir büyücü ya da sihirbaz değildir ama her şeye varlığını veren yaratıcıdır… Günümüzde evrenin başlangıcı olarak kabul edilen big bang, yaradılışın ilahi eylemine aykırı değildir, ancak ona ihtiyaç duymuştur. Doğanın evrimi, Evrimleşen varlıkların yaradılışı varsayımları gibi yaradılış kavramı ile tezat değildir.’’
Yahudilikte Evrim
Yahudiler evrim inancını kabul etmeyip müslümanlar gibi yaratılış inancını benimsemişlerdir.
20 Soruda Evrimin Çöküşü
1-Evrim Teorisi Neden Bilimsel ve Geçerli Bir Teori Değildir?
Evrim teorisi, yeryüzündeki canlılığın tesadüfler sonucunda, doğal şartlarla kendiliğinden meydana geldiğini savunur. Bu teori bilimsel bir kanun, ispatlanmış bir gerçek değil, bilimsellik kisvesi altında toplumlara empoze edilmeye çalışılan materyalist bir dünya görüşüdür. Modern bilim tarafından her alanda yalanlanan bu teorinin en büyük dayanakları ise birtakım hile, sahtekarlık, çarpıtma, aldatmaca ve göz boyamalardan oluşan telkin ve propaganda yöntemleridir.19. yüzyılın ilkel bilim anlayışıyla hayali bir varsayım olarak öne sürülen evrim teorisi bugüne kadar hiçbir bilimsel bulgu veya deney tarafından doğrulanamamıştır. Tam tersine, teorinin iddialarını doğrulamak için başvurulan tüm yöntemler böyle bir teorinin geçersizliğini kanıtlamıştır.  çoğu insan bugün bile bu teoriyi, aynen yerçekimi kanunu ya da suyun kaldırma gücü gibi ispat edilmiş bilimsel bir gerçek sanır. Çünkü başta da belirttiğimiz gibi, evrimin topluma yansıtılan yüzü gerçek yüzünden çok farklıdır. Pek çok kimse, son çırpınışlarla ayakta tutulmaya çalışılan bu teorinin ne kadar çürük temellere dayandığını ve bilim tarafından nasıl her aşamada yalanlandığını bilmez. 
2-Evrim Teorisinin Çürütülmesi Yaratiliş'in Doğruluğunu Nasil Gösterir?
Canlılığın yeryüzünde nasıl ortaya çıktığı sorusunu sorduğumuzda, karşımıza iki farklı cevap çıkar:- Bu cevaplardan birincisi, canlıların evrim yoluyla ortaya çıktıklarıdır. Bu iddiayı savunan evrim teorisine göre canlılık tesadüflerle ortaya çıkan bir ilk hücreyle başlamıştır. Bu canlı hücre de yine tesadüfler sonucunda gelişip evrimleşmiş ve çeşitlenerek dünya üzerindeki milyonlarca farklı türü oluşturmuştur.- İkinci cevap ise "Yaratılış"tır: Bütün canlılar tüm evrene hakim olan Allah'ın yaratmasıyla var olmuşlardır. Hiçbir şekilde tesadüfle meydana gelmesi mümkün olmayan canlılık ve milyonlarca canlı türü, ilk yaratıldıklarında da bugünkü gibi eksiksiz, kusursuz ve üstün bir yaratılışa sahiplerdi. En basit gibi görünen canlı türlerinin dahi, kendi kendine, doğal şartlarla ve rastlantılarla oluşamayacak derecede kompleks yapı ve sistemlere sahip olması, bunun açık bir kanıtıdır.Bu iki seçenek dışında, canlılığın nasıl ortaya çıktığı konusunda bugün ortaya konabilecek üçüncü bir iddia, bir teori hatta herhangi bir varsayım bile yoktur. Mantık kurallarına göre cevabı iki seçenekli bir sorunun cevap seçeneklerinden birinin kesin yanlış olduğu ortaya konursa, diğer seçeneğin kesin doğru olduğu da anlaşılır. En temel mantık kurallarından biri olan bu kurala "ayrık çıkarım" (modus tolendo ponens) adı verilir. 3-İnsana Ait Bulgular Ne Kadar Eskiye Gider?Bu Bulgular Neden Evrim Teorisini Desteklemez?
İnsana ait kalıntıların en eskisi, tanınmış fosil bilimci Mary Leakey tarafından 1977 yılında Tanzanya'nın Laetoli bölgesinde bulunmuş "ayak izleri" dir. Bu kalıntılar bilim dünyasında büyük yankı uyandırmıştı. Yapılan çalışmalar bu ayak izlerinin, 3.6 milyon yıllık bir tabakada yer aldığını gösteriyordu. İzleri inceleyen Russell Tuttle şunları yazmıştı:Bu izler, çıplak ayaklı bir Homo sapiens (insan) tarafından bırakılmış olmalıdır. Yapılan tüm morfolojik incelemeler, bu izleri bırakan canlının ayağının, günümüz insanlarınkilerden farklı olmadığını göstermektedir.

4. Evrim Teorisi Neden "Biyolojinin Temeli" Değildir?

Evrimin bilimin temeli olduğu' iddiasının ne denli geçersiz ve saçma bir iddia olduğu, sadece bilim tarihinin incelenmesiyle bile anlaşılabilir. Eğer bu iddia doğru olsaydı, evrim teorisinin ortaya atılmasından önce dünya üzerinde bilimsel bir gelişme olmaması, bütün bilimlerin de evrim teorisinin ortaya atılmasından sonra doğmuş olmaları gerekirdi. Oysa biyoloji, paleontoloji (fosil bilimi) gibi bilim dallarının hepsi, evrim teorisinden önce doğmuş ve gelişmişlerdir. Evrim ise bu bilim dallarına sonradan sokulmak, zorla kabul ettirilmek istenmiş bir varsayımdır.

5. Farkli Irklarin Varliği Neden Evrim Teorisine Delil Oluşturmaz?

Farklı insan ırklarının varlığı bazı evrim taraftarları tarafından evrim teorisine delilmiş gibi gösterilmeye çalışılır. Aslında bu iddia da daha çok, savundukları teoriyi bile yeterince bilmeyen amatör evrimciler tarafından dile getirilmektedir. Gerçekte bütün bu soruların ya da itirazların altında yatan problem, genetik bilimi hakkındaki bilgi eksikliği ya da genetik kurallarının gözardı edilmesidir. Bugün yeryüzündeki insanlar arasında var olan ırk çeşitliliğinin nedenini anlamak için önce bu soruyla yakından ilgili olan "varyasyon" konusu hakkında genel bir bilgi sahibi olmak gerekir.Varyasyon, genetik biliminde kullanılan bir terimdir ve "çeşitlenme" anlamına gelir. Bu genetik olay, bir canlı türünün içindeki bireylerin ya da grupların, birbirlerinden farklı özelliklere sahip olmasına neden olur. Varyasyonların kaynağı ise o türün içindeki bireylerin sahip olduğu genetik bilgidir. Bu bireylerin aralarındaki eşleşmeler sonucunda bu genetik bilgi yeni nesillerde değişik kombinasyonlarda biraraya gelir. Anne ve babanın kromozomları arasında genetik madde alışverişi olur. Böylece genler birbiriyle karışır. Bunun sonucu da bu bireyin fiziksel özelliklerinde bir çeşitlenme meydana gelmesidir.

6. Maymun ve İnsan Genomunun %99 Oraninda Benzeştiği ve Bunun Evrim Teorisini Kanitladiği İddiasi Neden Doğru Değildir?

Öncelikle belirtmek gerekir ki evrimcilerin insan ve şempanze DNA'ları hakkında sık sık ileri sürdükleri % 99 benzerlik iddiası aldatma amaçlıdır. İnsanla şempanzenin genetik yapılarının birbirine % 99 benzer olduğunu iddia etmek için şu anda insanınkinin olduğu gibi şempanzenin de genetik yapısının çözülmesi, ikisinin karşılaştırılması ve bu karşılaştırma sonucunun elde edilmiş olması gerekir. Oysa elde böyle bir sonuç yoktur. Çünkü, şu ana kadar yalnızca insanın genetik haritası çıkartılmıştır. Şempanze içinse henüz böyle bir çalışma yapılmamıştır.
VE sonuç olarak bunlar gibi 14 farklı soru ile daha evrim teorisinin gerçek dışı olduğu kesinleşmiş olmaktadır. Bunları Harun Yahya'nın 20 soruda evrim teorisi adlı kitabından öğrenebilirsiniz.












4 Nisan 2018 Çarşamba

Hiristiyanlıkta Muteber İnciller


                     a-Markus:
           
               İlk rivayet incili olarak kabul edilir. Temelde iki ana kısımdan oluşur:1-İsa(as)nın öğretisi 2-İsa as ın çarmıha gerilmesi.  Markus incili yazarı naklettiği olaylara şahit olmamıştır naklettiği kişileri dahi tanımamaktadır.
             


                     b-Matta ve Luka İncilleri:
       
              Markustan on yıl sonra yazılmışlardır. Markustan aldıkları hikayeyi kendilerine özgü İsa as ın doğum ve dirilme öykülerini eklemişlerdir. Markus öyküsünün yaklaşık tamamını eserine aktaran Matta yazarı, bu öyküye hipotetikQ incili ve sadece kendisinde bulunan bazı öğretileri de ilave etmiştir. Luka incilinin yazarının yazamaktan maksadı patronu Theophilusu inancının doğruluğuna inandırmaktı. Luka incilinin içermiş olduğu açık çelişkilerden ortaya çıktığı kadarıyla Luka aslında Hz İsanın doğum tarihini dahi bilmemektedir.
             


                     c-Yuhanna İncili:
          
               90-110 yılları arasında derlendiği düşünülen Yuhanna incili rivayet incillerinin sonuncusudur. Yazar incili yazarken hiçbir yazıyı doğrudan kaynak olarak kullanmamıştır aksine hikayeleri kendi anlayışı doğrultusunda şekillendirmiş okuyucularına öylece sunmuştur. Diğer incillerde Hz İsa hikmetli bir zat olrak anlatılırken Yuhanna incilinde uzun konuşmalar yapan bir eğitimci olarak anlatılır.