31 Mart 2017 Cuma

Yarbay Hasan bey'in Dilinden

Ben yarbay hasan. Yıllarca memleketime kaymakam olarak hizmet verdim. Bu görevimi sürdürürken cihan harbi patlak verdi. Savaşa katılıp asker olmak konusunda bazı şüphelerim vardı. Tam bu sırada churcil’in “biz son haçlı seferini gerçekleştiriyoruz, Anadoluda öldürülen şovalyelerimizin intikamını alacağız” dediğini duydum. Artık yerimde duramazdım. Hemen askerlik şubesine başvurdum, yarbay rütbesiyle orduya alındım, tayinim Çanakkaleye düşmüştü. Düşmanla canhıraş bir mücadele içerisindeydik, yağmur gibi üzerimize yağan top mermilerinden kendimizi korumaya çalışıyorduk, evladımdan daha yakın gördüğüm askerlerim teker teker şehit oluyorlardı. Neyseki sonunda toplar sustu artıkı siper savaşı başlamıştı, siperleri düşmana teslim etmeyecektik gerekirse hepimiz şehit olacak bedenlerimizle yollarını tıkayacak onlara geçit vermeyecektik. O, haçlarını İstanbul’un Anadolunun bağrına hançer gibi saplamalarına izin vermeyecektik. Analarımızın bacïlarımızın namusuna el süremeyeceklerdi. Biz bedrin arslanlarından ilham almıştık. Bizim hedefimiz maşukumuzun Allah ve Rasülünün yolunda en yüksek mertebeye şehadet mertebesine ulaşmaktı. Ölüm bizim için yeni bir bahardı…
          Ve göğüs göğüse geçen mücadele bitmişti. Meydanı dolaşıyor yaralılarımızı alıyor şehitlerimizi defnediyorduk. Bu sırada yerde kımıldanmakta olan bir fıransız askeri gördüm. Ben bir müslümandım ve bir müslümana savaşta dahi olsa yaralı birini öldürmek yakışmazdı. Yardım etmek maksadıyla doğrultmaya çalıştım, tam bu sırada göğsümde çeliğin soğukluğunu hissettim, kanım oluk oluk akıyordu, kurtarmaya çaliştığım düşmanım tarafından bıçaklanmıştım. Artık tek düşündüğüm havz-I kevserin başında allah rasülüne: “Ananm babam sana feda olsun ya Rasülellah” demekti. Birden irkildim askerlerime beni hemen kaldırmalarını emrettim, göğsümden kan akmaya devam ediyordu, bense aldırmadan masum bir yavru gibi ellerimi göğsümde birleştirmiş şehadet getiriyordum, ve dudaklarımdan maşukunun karşısında dili düğümlenen aşık gibi: ” Neden zahmet ettiniz ya Rasülellah” sözleri dökülüyordu. Artık bu alemde işim bitmişti ve beni iki cihan serveri efendimiz karşılıyordu…
             Ve siz değerli dostlar, sizde öldüğunuzde Allahüteala’nın en sevgilisi tarafından, size hayranlıkla bakan, keşke yerinde ben olabilseydim diyen melekler tarafından karşılanmak istiyorsanız hiçbir zaman sünnet-I seniyyeyi Allah ve Rasülünün sevgisini kalbinizden hayatınızdan çıkarmayın…

19 Mart 2017 Pazar

Yarbay Hasan Bey

" Çanakkale’de 17. Alay Komutanı Yarbay Hasan Bey, askerleriyle birlikte ilerliyordu. Kilitbahir köyünün ortasındaki meydan çeşmesine kadar geldiler. Çeşmenin önündeki Hasan Bey'in dikkatini bir şey çekmişti.. Üzeri yara bere içerisinde ve tüyleri dökülmüş bir köpek su içmek için çeşmeye yanaşmaya çalışıyor, onun bu perişan durumunu görenler taş atarak köpeği çeşmeden kovuyorlardı. Hasan Bey bu duruma çok üzüldü, atından indi köpeğin üzerindeki yaralara aldırmadan onu kucağına aldı ve çeşmenin yanına götürdü. Hayvana su içirdi, yaralarını temizledi. Ardından karnını doyurdu ve köpeği alarak yoluna devam etti. O günden sonra köpeği yanından hiç ayırmadı Hasan Bey... Adını da Canberk koymuştu. Canberk kısa zamanda tüm Mehmetçiklerin dostu olmuştu. Tüyleri yeniden çıkmış, yaraları ise bütünüyle iyileşmişti. Askerler soruyorlardı Hasan Bey’e:
“Komutanım, bu köpeğe neden bu kadar ilgi gösteriyorsunuz?”
Yanıt; “Yüce Allah’ın, kıyamette 'bu köpeğe neden merhamet etmedin?' demesinden korkuyorum!”
*** Arada, toplumsal konulara parmak bastığımızda ya da duyuncumuzu (vicdanımızı) kıpırdatmaya yönelik paylaşımlar yaptığımızda, çizgimizin bu olmadığına yönelik tepkilerle karşılaşıyoruz. Sanki acılar arasında ayrım yapıyormuşuz gibi suçlanıyoruz. Can taşımanın ne olduğunu bilmeyen yoktur. Yaşamak tatlıdır. Bu tat yalnızca insana özgü değildir, bilmenizi isterim.