Kişi Bilmediğinin Düşmanıdır!
İSLAM TARİHİNDE MİHRAPTA ŞEHİT OLAN İKİ KİŞİ VARDIR: BİRİ HZ. ÖMER(R.A.),BİRİ BAYRAM ALİ HOCAEFENDİ(RH.A) DİR.
Konumuza geçmeden kardeşlerimle şunu paylaşmak istiyorum, Bazı kimseler Şehit bayram hocamıza gelerek bir fetva için 22 trilyon teklifte bulundular, Şehit Hocamızın cevabı, Benim sizin gibi köpeklerle işim olmaz! oldu, diyordu ki, Benim öyle gariban olduğuma bakmayın! istesem kapının önüne 5o tane mersedes çekerim, şimdi aklıma şu geliyor şimdi ki sapık hocalara bu teklif yapılsaydı neler olurdu acaba?
Bazı kesimlerin algılama sorunu olduğundan yada sırf nefsini tatmim etmek için kasıtlı olarak ŞEHİT BAYRAM ALİ ÖZTÜRK Hocamıza Muhammed=Allah sözü, daha doğrusu İmam-ı Rabbani Hazretlerinin bu sözü için kafir demekteler.
İmam-ı Rabbani Hazretlerine kafir dediklerinin de farkına varamıyorlar. Bir Müslümana kafir diyenin kendisi kafir olur. Onlara burdan soruyorum, Bu ne cesaret böyle? siz imanınızı bu kadar ucuza mı aldınız??? evet cahil cesaretli olur…
( Buradaki benzetme Efendimiz S.a.v tarifi mümkün olmadığını ifade etmek maksatlıdır.) Yani Allah Tarif edilemez = Peygamberinide kimse tarif edemez ………..
________________________________
Söz konusu olan Mektup
393. MEKTUP Aynü’l-kuzat’ın Temhidat aldı eserinde söylediği:
MEVZU:”O ki, siz İlâh olarak bilirsiniz, bize göre Muhammed (sav) olmaktadır. O
ki, siz Muhammed (sav) olarak bilirsiniz, bize göre yüce Sultan İlâh’tır”
cümlesinin açıklanması.
NOT: İmam-ı Rabbani Hz.leri bu mektubu, Şeyh Hamid Nehari’ye yazmıştır.
***
Allah’a hamd olsun. Selâm olsun, onun seçmiş olduğu kullarına.
Tam mahabbetten, ihlâstan bol meveddetten, hususiyetten gelen mübarek mektup ulaştı. Çokça da ferah getirdi. Allahu Teala, bu devlette istikamet müyesser eylesin.
Bu taifeye mahabbet besleyen her taife:
“İnsan sevdiği ile beraberdir” hadis-i Nebevi hükmüne göre nasibini alır Resulullah (sav) Efendimize ve âline salât ü selâm olsun…
***
AYNÜ’L-KUZAT’ın TEMHİDAT’ında geçen, şu ibareden sormuşsun:
“O ki, ilâh olarak bilirsiniz, bize göre Muhammed (sav) olmaktadır. O ki, Muharrîmed (sav) olarak bilirsiniz, bize göre yüce Sultan İlâh’tır.
Ey mahdum,
Bu misillu ibareler, tevhidden haber verip sekrin galebesi hallinde meşayihten sudur etmektedir. O sekrin galebesi dahi, cem mertebesi olup ondan:
-Tarikat küfrü… diye anlatılır.
Zira, ikiliğin ve imtiyaz onların nazarında kalkmış olduğundan, mümkini Vacib Taala’nın aynı olarak bulmaktadırlar. Hatta, mümkini asla bulamazlar. Şühudlarında, Vacib Taala’nın gayrı kalmaz.
Bu takdirde, üstte anlatılan ibarenin manası şöyledir:
-Aliahu Taala ile Muhammed (sav) arasında sizce hasıl olan imtiyaz, bize göre sabit değildir ve ikisi arasında bir mugayeret yoktur. O kadar ki, vahidiyetten münezzeh olan vahid, diğerinin aynıdır. Zira, sair mümkinata göre, mugayeret nisbeti kalktığına göre; Muhammed Resulullah (sav) için bir imtiyaz nisbeti nasıl sabit olur? Kaldı ki o yüce Hakkın kemalâtına en tamam olan bir mazhardır.
Ne var ki, üstte anlatılan görüş, cern mertebesine mahsustur. Salik bu makamdan terakki edip sekrin ifratından gözünü açar ise, o zaman, Muhammedi Allahu Teala’nın kulu ve Resulü olarak görür. Tıpkı, iptidada bulduğu gibi… Herhalde şu cümleyi duymuş olacaksın:
-Nihayet, bidayete dönüştür.
Bilesin ki,
Müptedi ile müntehi arasındaki iştirak, yalnız surettedir ki, o suret dahi müntehilerin kubbeleridir. Bunun dışında şu beytin hükmü vardır:
Arştaki ile yerdekinin ne nisbeti olabilir?
Hali mutavassıt (orta) olanla müntehinin bir bağlantısı olmayınca; muameleden uzak olan müptedinin onunla nasıl bir bağlantısı olabilir?
Dua makamında bir ayet-i kerime meali:
“Rabbimiz, nurumuzu tamamla, bizi bağışla… Zira sen, her şeye kadirsin.”(66/8)
Selâm size ve beraberinizdekilere
_______________________________________________ 2. bölüm
Bizlerde konuyu farklı ele alalım!
Konumuz insan gerçeği ve Allah insan ikimindeki birliği bulmaktır.Kendi gerçeğini bilmeyen insan ölüm ötesindeki adresini bulamaz. Ebedi hayatta ki adresini bilemeyen kişi iki dünyada da şaşırmaya mahkumdur. Onun için diyoruz ki, ölüm ötesinde ki adresimizi dünya hayatımızda bilmeye ve de bulmaya mecburuz. Buda insanın kendisi bilmeye bağlıdır.
Kuran-ı Kerim adres olarak Allah’ı işaret etmektedir.Yani tüm insanların Allah’a döneceğini ifade etmektedir.Kuran’da da Allah bunu bize bildirirken kendi mekanında insan gönlü olduğunu işaret etmiştir.Ne var ki, insan günlünde olduğunu işaret ederken,mümin sınıfına ulaşman şarttır.
Aslında bizler Kuran’ı Kerimin ışığında bize sunulan bu bilgileri iyi tefekkür edebilirsek,anlamış oluruz ki, bizim Allah’a gitmemiz gibi bir konu olamaz çünkü gitmek gelmek uzaklık yakınlık ifadesine girer.Allah’ta bizim gönlümüzde olduğuna göre,biz Allah-insan ikilemini ortaya çıkaran olumsuz perdeleri kendi kendiliğinden kaldıra bilirsek bizde var olan Allah’la özdeşleştiğimizi anlamış oluruz.
İşte bu gerçekleri bilmeyenler Allah’a ulaşmak için icra etmiş oldukları ibadetleri bile hatalı yapıyorlar.
Evet kuran-ı Kerim bize açıkca bildirmektedir ki her insan kendi amelinin rehinidir.Bu deyime göre her insan kendi yaptıklarının karşılığını yaşayacaktır. Onun için bu sese kulak verip, yarın bizi kurtaracak şekilde ibadet edelim.Yani Kuran’ın deyimiyle arınanlar kurtuluşa ericek ilkesini benimseyip ibadetlerimizi bizleri arıtacak şekilde yapalım. Çünkü Allah bizden kalbi selim istiyor,insanda ki kalbi selim ise Hz Muhammed s.a.v yolunda Allah’ın emretmiş olduğu şekilde dini ibadetleri yapmakla mümkün olacaktır.
Allah c.c Hz Muhammed’e s.a.v” ya Muhammed’ Ben seni Ahlakı tamamlamak üzere gönderdim”buyuruyor. Sonrada ” Ey insanlar! Allah’ın ahlakıyla ahlaklanın”diyerek her şeyi kendi varlığında tamamlıyor şimdi ben sizlere soruyorum Allah’ı görmeden bilmeden onun ahlakının ne olduğunu nasıl bileceğiz? sakın Allah bilinmez demeyin.! Çünkü Hz muhammed s.a.v ” Nefsini bilen Rabbini bilir.”demiştir Allah’ta Kuran’da ”Rab sizin Allah’ınızdır, dediğine göre Allah’ı bilmek mümkündür.
Herkese söylüyorum;sakın hiç kimse Allah’ı kendi babasının malı gibi görmesin.Böyle zannedenler hepten yanıldılar.Allah’ı göklerde ulaşılmaz görenler onu kendilerini kurtarma aracı sanarak yaşam sürerken gerçek vazifelerini unuttukları için yarın hesap vermeye mecbur kalacaklardır.Halbuki Allah hepimizin gönlünde Onun yüzünü kendimize açmak mecburiyedimiz vardır.
Allah ”Gizli bir hazineydim sevilmek istedim” derken sevgilerin başı ve kaynağı olduğunu, herşeyi sevgiden yarattığını ve bu sevgininde kendinden kendine olduğunu anlatmaktadır..
Allah kendine olan bu sevgi ve aşkından bir maşuk yaratmak istemiş, bu isteğini gerçekleştirmek için önce Hazret-i Peygamberi s.a.v ruhen yaratmış, daha sonra kainatı ve ondanda Hazret-i Muhammed’i s.a.v maddeden yaratıp ona ”Habibim” demiştir Habibim dediği de aslında Hz Muhammed s.a.v ‘in aynasında gördüğü kendinden başkası değildir..Onun için
Aşık maşuk bir olunca
Aşktan başka bir şey var mı?
denmiş..
Allah, kainatı muhabbetinden ve kendini bildirmek için yaratmıştır. O’nun kendi kendini tesbih ettiği”semalar ve arz Allah’ı tesbih etmektedir” kendi kendini andığı ”zikredeni zikrederim” ve kendi kendini sevdiğini ”seveni severim” ayetlerinden anlaşılmaktadır. kendinden başka varlık olmadığına göre, bu sözleri aynadaki görüntüsüne söylemektedir..
Uluhiyet alemi: İlahi alemin Allah mertebesine ait olanıdır. Bu alemde,Allah kendinden yarattığı aynasında kendini müşahade edip, kendine aşık olduğu için, sadece aşktan bahsedilebilir. Allah’ın bir adının aşk oluşunun nedeni de budur. Bu alemi başka bir kelime ile anlatmak mümkün değildir, çünkü bu mertebede henüz sıfat oluşmamıştır.
Burası tenzih ve teşbih, Allah ve aynadaki görüntüsü, Ahad ve Samed (vahid) yahut ALLAH VE PEYGAMBERİN (s.a.v) BİRLİKTE OLUP, KARŞILIKLI OLARAK BİRBİRLERİNİ GÖRDÜKLERİ VE AŞIK OLDUKLARI ALEMDİR. ALLAH VE PEYGAMBER (s.a.v) BURADA BİR BÜTÜNÜN İKİ YARISI GİBİ OLDUKLARI İÇİN, BU YARILARDAN BİRİNE ”ŞEMS-İ MUTLAK” diğerine YANİ AYNADAKİ GÖRÜNTÜSÜNE DE ”ŞEMS-İ MUKAYYET” demek mümkündür. Hazret-i Peygamberin s.a.v ”BENİ GÖREN O’NU GÖRDÜ” demesi ve Allah’ın, ”Allah’a itaat Resule itaattir” anlamındaki ayetle Peygamberin s.a.v bu sözünü teyit etmiştir. Kelime-i Tevhid’in ”Muhammeden ResulAllah” (Muhammed Allah’ın Resulüdür) bölümü de uluhiyet aleminin zuhurda görünmesine işarettir.
Bu durumu anlatmak için bir ağacı misal olarak gösterebiliriz. Biz, ağacın gövdesini görüyor ve o gördüğümüz gövdeye ”ağaç” diyoruz. Ağacın kökünü ve o kökten gelip, ağacı tümüyle besleyen özsuyunu göremiyoruz. Görüp ağaç adını verdiğimiz o gövdeyi meydana getirenin, kökten gelen öz suyunun kesifleşmesi olduğunuysa hiç düşünmüyoruz.
Göcdeyi oluşturan kabuk, ağacın benlenmesinden sonra ki artıklardan meydana gelmiş olduğu için, mutlaka kabuğunun bir kısmının sağlam olması lazımdır. Kainat ağacıda böyledir. Onun devamlılığını koruyabilmesi için de mutlaka, ”vahidiyet” denen Peygamber,insan-ı kamil veya mürşidini yani Allah aynasının mevcudiyeti gereklidir. işte ihlas suresinde ”Allah samed’dir” diye geçen samedaniyet-i ilahi budur ve burası, ağacın ihtiyaçlarını karşılanma yeridir. Bu ihtiyaçlar karşılandığı sürece devamlılık vardır. Karşılanmadığı anda her şey son bulur, yok olur. Her gün binlerce var olduğu söylenen şey veya eşhasın(şahısların) yok oluvermesi, ihtiyaçların karşılanmasındaki duraksamanın neticesidir. Bu noktada ”ALLAH PEYGAMBERİNDEN AYRIMIDIR” diye sorulduğunda, ”DEĞİLDİR” diye cevap vermek gerekir. Çünkü, bu iki kavram, aynı mefhumun en üst ve en altmertebelerine verilen isimlerdir Maddi ve manevi her şey bu aleme dahil olduğu için, bu alem ”uluhiyet deryası” olarak
adlandırılır..
Peygamber efendimiz s.a.v buyuruyor ki: Rabbim bana sual sordu. Ben ona cevap veremedim. Keyfiyetsiz bir tarzda elini her iki omuzumun arasına koydu, ben o elin serinliğini kalbimde hissettim. Böylece, beni geçmiş ve geleceklerin ilmine varis kıldı. Ayrıca bana çeşitli ilimleri de öğretti.
Rabbim, bir kısım ilmi gizli tutmama dair benden söz aldı. Çünkü benden başka hiç kimsenin onu taşıyamayacağını biliyordu.
Başka bir ilimde de beni muhayyer kıldı. Yani ‘Serbestsin, istersen başkalarına söyle istersen hiç kimseye söyleme.’ dedi. Kur’an’ı bana öğretti. Cibril devamlı olarak Kur’an’ı bana hatırlatıyordu.
Ve daha başka bir ilim var ki, onu herkese söylemekle beni memur etti.
(El-mevâhib’ül-Ledüniyye)
Bu gizlilik hakkında benzer bir soru Hz Ali’ye sorulduğunda ise O ”Bunları açıklarsam halk beni boğar”cevabını vermiştir. Hiç Allah kendi sırlarını herkese açıklar mı?
Bu sırların açıklanmayış nedeni, herkesin istidad-ı külliden aldığı nasibin farklı olması ve bu yüzden herkesin bunları anlayıp kabul etmesinin mümkün olmamasıdır. Bir ilk okul mezunu bir üniversite hacasının anlattıklarını harfiyen anlayabilir mi? Hoca ne kadar bildiklerini anlatmaya çalışırsa çalışsın, herkesin, onun anladığı şekilde abnlaması ve öğrenmesi mümkün değildir. Eğitimi anlatanın seviyesinde olanlar, anlatılanları onun istediği şekilde anlayabilir. Çünkü ancak onların zihinleri hocanın ki kadar açılmıştır. Hocayıda, onun anlattıklarını tam olarak anlayanlar takdir edip değerlendirebilir. Hocanın verdiği bilgilerden istifade edenler, anlatılanları kavrayabilenlerdir. Bu durumu ”Ancak kapıları açık olanlar anlayabilir” diyerek özetlemek mümkündür. Bu da örnek olarak Mesneviyi ele alabiliriz. Bugün çok kimse Mesneviyi okumuştur ama herkesin onu, biraz sohbet dinlemiş olanların anladığı gibi anlaması beklenebilir mi?
Mesnevi için durum böyleyken, O’nun ”Allah’tan gayrısı bilmez” olan ilmini herkesin anlaması nasıl beklenebilir? Beklenemeyeceğine göre bu ilmi tam olarak, sadece
”Sen olmasaydın sen olmasaydın felekleri yaratmazdım” Kutsi Hadisine mazhar olan Peygamber efendimiz s.a.v ‘in işaret diliyle anladığını kabul etmek gerekir. Kur’an’da işaret diliyle anlaşılabilecek daha başka yerlerde vardır. Efendimiz s.a.v bunları tabiatıylka biliyordu halk anlayabilecek seviyede olmadığı için umuma anlatamayıp sadece ”ETİ ETİMDİR” ”YANİ BEN O’YUM O DA BEN” dediği Şah-ı Velayet’e anlatılmıştır. Geri kalanlarda ala meratibihim, nasibleri kadarını anlamışlardır.
Dini eğitimde ki amaç, sadece belirli bilgileri öğrenip papağan gibi tekrarlamak değil, öğrenilenleri bizzat yaşayıp zevkine varabilmektir. Bu bakımdan ilim hen çok iyi hemde çok kötüdür ve bazen insanın başına dert olur. Kullanılmayan fazla ilim hamallıktan başka bir şey değildir. Onun için az ama kullanılabilen ilme sahip olmak gerekir. Bu hususta Kur’an’da da ”Kitap taşıyan eşşek gibidirler” denmektedir.
Bütün bunlardan ne çıkıyor? hocamızında dediği gibi Muhammed=Allah, yani Allah Peygamberinden ayrı değildir denmektedir.
__________________________________ 3. bölüm
Ama günümüzde selefiler ve vahhabiler adam kazanmak munazarada haklı çıkmak için tasavvufu kötü göstermek için ,belden aşağı vurarak Allah dostları büyük velilerden sadır olan sözleri araştırmadan, eski kitablarına bakmadan , tevil etmeden bilerek veya bilmeden hemen tekfir ediyorlar .
Hem Müslümanların birlik beraberliğine ,hem kendilerine, hemde onlara inanıp bir müslümanı tekfir etmek durumunda kalan Müslümanlara zarar veriyorlar.
İTİRAZCI
Sahabe içinde bu tür acayip sözleri söyleyen varmı . bu hallerde olan varmı
CEVABIMIZ
Var kardeşim şöyle : Resülullah aleyhissalâtu vesselâm
“Bir adam hiç bitki bulunmayan, ıssız, tehlikeli bir çölde, beraberinde yiyeceğini ve içeceğini üzerine yüklemiş olduğu bineğini uyandığı zaman yanında görmeyip ara yorulup tekrar uyandığı zaman yanında görür .
İşte Allah’ın, mü’min kulunun tevbesinden duyduğu sevinç, kaybolan bineğine azığıyla birlikte kavuşan bu adamın sevincinden fazladır. “
Müslim’in bir rivayetinde şu ziyâde var:
“(Sonra adam sevincinin şiddetinden şaşırarak şöyle dedi:
“Ey Allah’ım! Sen benim kulumsun, bende senin Rabbinim.”
Buharî, Da‘avât: 4; Müslim, Tevbe: 3, (2744); Tirmizî, Kıyâmet: 50, (2499, 2500).
Sözü daha fazla uzatmadan, hadis-i şerifin sonundaki ziyadeye dikkatinizi çekmek istiyorum. Kul yaşadığı şaşkınlık ve sevinçten diyor ki
”Ey Allah’ım, sen benim kulumsun, bende senin Rabbinim.”
Hazreti peygamber, bu sözü söyleyen şahsın küfrüne hükmetmemiştir. Halbuki normalde o sözün anlamı gayet açık, o sözü kim söylerse söylesin o kişi kâfir olur. Ama Hazreti peygamber o zat için bu hükmü vermemiştir.
İTİRAZCI
O sahabenin durumu farklı dili sürçtü sevincinden şaşırdı
CEVABIMIZ
Hz.Ömeri hatırlayın .Rasulullah vefat ettiğinde ne diye bağırmıştı.”kim Allah rasulü vefat etti derse boynunu vururum”
Hz.Ömer sahabe değil miydi. Peygambere mi tapıyordu.
Hal galebesi ile böyle sözler çıkabilir.Coşkun aşk hali dolayısıyla böyle sözler edenler mazur görülür
Dünyalık olan Kaybolan bineğine azığıyla birlikte kavuşan bir sahabenin sevinci dilinin sürtçmesine şaşırmasına sebeb oluyosa
Allah cc ayetleri okuyanlarını sahbelerde olduğu gibi ölmelerine , bayılmalarına , titremelerine sebeb oluyosa , sahabelerin yanı sıra Allah ın zikretmek , insanların cezbeye gelip şerhoş gibi olup kendinden geçmelerine sebep oluyosa , Hak’tan gayri her şeyi, O’nun ziya-i vücudunun bir gölgesinin gölgesi olması itibarıyla unutup ve bütün benliğiyle asla yönelen.
O halde Allah cc başka bir varlık düşünemeyen keramet sahibi o Allah dostlarının o sekir hallerindeyken sarf ettikleri küfür gibi gözüken o sözleri kendinde olmadan,veya dil sürçmesi söylenmiş bir söz olarak neden görmüyosunuz .
Konu çok geniş anlaşılması için bir çok mesele , tecelli gibi kouları sayfalarca anlatmak lazım kısacası bu kadar oluyo.
Şimdi ne olucak .
Selefilerin ve vahhabilerin internette gazına gelerek yukarda anlattıklarımızdan habersiz yüzlerce Müslüman hatasından dönmüş bayram hocayı tekfir ediyor. Ne kadar büyük bir hata içinde olduklarını bilmiyorlar.
Rasulullah (s.a.v.): “Herhangi bir kimse, din kardeşine “Ey kafir!” derse, bu tekfir sebebiyle ikisinden biri muhakkak küfre döner. Eğer o kimse dediği gibi ise ne ala. Aksi takdirde sözü kendi aleyhine döner.” buyurdular. (Müslim 1/319)
Tekfir sebebiyle ikisinden biri muhakkak küfre döner, ifadesinin manası tekfiri kendine döner, kendisi kafir olur, demektir. Zira eğer kafir diyen sözünde sadıksa muhatabı kafir olur.
Din kardeşine kafir demek akibet kendini küfre götürebilir. Çünkü “Günahlar küfrün postasıdır.” derler.
Bu sözü diline dolayanın akıbeti küfür olacağından korkulur. Bu nedenle hiç bir mümine kafir dememek gerekir.
Bayram hoca o sözüyle maksadını aşan bir söz olduğunu söyleyip niyetinin öyle olmadığını hata ettiğni söyleyip sonra hatasından dönmüştür.
Ya onu tekfir edenlerin hali ne olucak. Binlerce Müslüman bayram hocayı tanıyor müslüman olduğuna şahitlik ediyor.
Kardeşlerim selefilerin vahhabilerin düştüğü hataya düşüp kendinize yazık etmeyin sizde tövbe edin .
Tarikata tasavvufa bu makamlara inanmayan bilmeyenlere bunları anlatmak anlamalarını beklemek elbette mümkün deyil Bu halleri yazıyla anlatılabilmesi imkansızdır.
O hali yaşamayana masal gelir.mesela aşkı hiç bilmeyen birine aşkı anlatsanız öyle saçmalık mı olur niye kendini bile bile zelil ediyor,niye durduk yere acı çekiyor,yüzlerce insan varken neden bir tanesi dışında kimseyi gözü görmüyor der.
Bunun gibi hallerde subjektiftir.herkesin anlamasını bekleyemeyiz.Ama kalbinde Cenabı hakka yakınlık isteyenleri O yollarına iletir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder